T.C.
YARGITAY
1. HUKUK DAİRESİ
E. 2015/9406
K. 2018/9119
T. 16.4.2018
• MUVAZAA VE EHLİYETSİZLİK SEBEBİYLE TAPU İPTAL VE TESCİL ( Mirasbırakanın Belirtilen Tarihlerde Medeni Haklarını Kullanabilir Durumda Olup Olmadığının Tespiti Açısından Adli Tıp Kurumundan Rapor Alınması Ehliyetsiz Olduğu Saptanırsa Davanın Kabulü Aksi Halde Muvazaa İddiası Yönünden Değerlendirme Yapıldıktan Sonra Karar Verileceği )
• TAPU İPTAL VE TESCİL ( Muvazaa ve Ehliyetsizlik Sebebiyle – Mirasbırakanın Belirtilen Tarihlerde Medeni Haklarını Kullanabilir Durumda Olup Olmadığının Tespiti Açısından Adli Tıp Kurumundan Rapor Alınması Ehliyetsiz Olduğu Saptanırsa Davanın Kabulü Aksi Halde Muvazaa İddiası Yönünden Değerlendirme Yapılması Gerektiği )
• ADLİ TIP RAPORU ALINMASI ( Mirasbırakanın Davalıyı Vekil Tayin Ettiği Tarihler İle Söz Konusu Vekaletler Kullanılarak Tapu Müdürlüğünde İşlem Yapılan Tarihler İtibariyle Medeni Haklarını Kullanabilir Durumda Olup Olmadığının Tespiti Açısından Sağlık Kurulu Raporları Hasta Müşahade Kağıtları Reçeteler vs. Eklenerek Adli Tıp Kurumu Dördüncü İhtisas Kurulundan Rapor Alınacağı – Ehliyetsizlik Sebebiyle Tapu İptal ve Tescil )
4721/m.10,13,15,409/2
6100/m.282
ÖZET : Dava; muvazaa ve ehliyetsizlik sebebiyle tapu iptal ve tescil istemine ilişkindir. Öncelikle mirasbırakanın davalıyı vekil tayin ettiği tarihler ile söz konusu vekaletler kullanılarak tapu müdürlüğünde işlem yapılan tarihler itibariyle medeni haklarını kullanabilir durumda olup olmadığının tespiti açısından davacıya ait sağlık kurulu raporları, hasta müşahade kağıtları, reçeteler, vs. eklenerek Adli Tıp Kurumu Dördüncü İhtisas Kurulundan rapor alınması, davacının ehliyetsiz olduğu saptanırsa davanın kabulüne karar verilmesi, ehliyetli olduğu tespit edilirse muvazaa iddiası yönünden değerlendirme yapıldıktan sonra varılacak sonuç çerçevesinde bir karar verilmesi gerekir.
DAVA : Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın reddine dair olarak verilen karar davacı tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi A. I.,’ın raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : Davacı, 342 ada 6 parsel sayılı taşınmazdaki 21 numaralı bağımsız bölüm ile 318 ada 102 parsel sayılı taşınmazdaki bağımsız bölümlerin mirasbırakan D. Ç. tarafından muvazaalı olarak kızları ve torunlarına temlik edildiğini ileri sürerek taşınmazların davalılar adına olan tapu kayıtlarının iptali ile miras payı oranında adına tesciline, olmadığı takdirde tenkis hükümlerine göre işlem yapılmasına karar verilmesini istemiştir.
Davalılar, mirasbırakanın sağlığında çocukları arasında mirasını eşit paylaştırma esasından hareketle birtakım sağlararası hukuki tasarruflarda bulunduğunu, 342 ada 6 parsel sayılı taşınmazdaki 27 numaralı bağımsız bölümün de davacıya verildiğini, aynı taşınmaz üzerinde bulunan 20 numaralı dairenin kendisinden önce ölen oğlu U. Ç.’ nın çocuklarına verildiğini, bütün satış işlemlerinin amacının sağlında malvarlığını çocukları arasında taksim etmek olduğunu belirterek davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, mirasbırakanın sağlığında mirasçılar arasında mallarını adaletli paylaştırmayı amaçladığı, mirasını pay ederken, saklı payı ihlal etmediği müddetçe paylaştırmayı kendi istemi doğrultusunda yapabileceği, taşınmazların değerlerinin denkliğinin tartışılmasına gerek olmadığı, ayrıca paylaşılmayı bekleyen bir çok taşınmazının da bulunduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Mirasbırakanın 15.11.1991 tarihinde davalı S.,’i Beşiktaş 8. Noterliğinin 37506 yevmiye numaralı işlemi ile vekil tayin ettiği, vekilin bu vekaleti kullanmak suretiyle, 01.12.1992 tarihinde 318 ada 102 parsel sayılı taşınmazın mirasbırakana ait 1353/2400 payının 349/2400 payını kendi uhdesinde bırakarak 502/2400 er paylarını diğer davalılar H., ve K.,’e satış yoluyla temlik ettiği, yine mirasbırakanın 19.04.2002 tarihinde davalı S.,’i Beşiktaş 1. Noterliğinin 12559 yevmiye numaralı işlemi ile vekil tayin ettiği, davalı S.,’in bu vekaleti kullanarak 342 ada 6 parsel sayılı taşınmazdaki 21 numaralı bağımsız bölümü 25.04.2002 tarihinde diğer davalılar M., N., ve D.,’ye 1/3 er pay olacak şekilde satış yoluyla temlik ettiği sabittir.
Öte yandan dava dilekçesi içeriğinden muris muvazaası iddiası yanında, mirasbırakanın yukarıda anılan işlemleri sırasında hukuki ehliyetinin var olmadığı iddiası da ileri sürülmüştür.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 11.04.1990 tarih, 1990/1-152-236 Sayılı kararında da vurgulandığı üzere davada dayanılan maddi olaylar bakımından birkaç hukuki nedenin bir arada gösterilmesinde ilke olarak usul ve yasaya aykırı bir yön yoktur. Ehliyetsizlik sebebiyle tapu iptali davaları kamu düzenine yönelik olduğundan öncelikle incelenmesi zorunludur. Ne var ki, mahkemece bu yönde bir inceleme yapılmamıştır.
Bilindiği üzere; davranışlarının, eylem ve işlemlerinin sebep ve sonuçlarını anlayabilme, değerlendirebilme ve ayırt edebilme kudreti ( gücü ) bulunmayan bir kimsenin kendi iradesi ile hak kurabilme, borç ( yükümlülük ) altına girebilme ehliyetinden söz edilemez. Nitekim Türk Medeni Kanununun “fiil ehliyetine sahip olan kimse, kendi fiilleriyle hak edinebilir ve borç altına girebilir” biçimindeki 9. maddesi hükmüyle hak elde edebilmesi, borç ( yükümlülük ) altına girebilmesi, fiil ehliyetine bağlamış. 10. maddesinde de, fiil ehliyetinin başlıca koşulu olarak ayırtım gücü ile ergin ( reşit ) olmayı kabul ederek “ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan bir ergin kişinin fiil ehliyeti vardır.” hükmünü getirmiştir. “Ayırtım gücü” eylem ve işlev ehliyeti olarak da tarif edilerek, aynı Kanun’un 13. maddesinde “yaşının küçüklüğü yüzünden veya akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk ya da bunlara benzer sebeplerden biriyle akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun olmayan herkes bu kanuna göre ayırt etme gücüne sahiptir.” denmek suretiyle açıklanmış, ayrıca ayırtım gücünü ortadan kaldıran önemli nedenlerden bazılarına değinilmiştir. Önemlerinden dolayı bu ilkeler, söz konusu yasa ile öteki yasaların çeşitli hükümlerinde de yer almışlardır.
Hemen belirtmek gerekir ki, TMK’nın 15. maddesinde de ifade edildiği üzere, ayırtım gücü bulunmayan kimsenin geçerli bir iradesinin bulunmaması nedeniyle, kanunda gösterilen ayrık durumlar saklı kalmak üzere, yapacağı işlemlere sonuç bağlanamayacağından, karşı tarafın iyiniyetli olması o işlemi geçerli kılmaz. Bu ilke 11.6.1941 tarihli 4/21 Sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da aynen benimsenmiştir.
Yukarıda sözü edilen ilkelerin ve yasa maddelerinin ışığı altında olaya yaklaşıldığında; bir kimsenin ehliyetinin tespitinin kişi ve malvarlığı hukuku bakımından doğurduğu sonuçlar itibariyle ne kadar büyük önem taşıdığı kendiliğinden ortaya çıkar.
Bu durumda, tarafların gösterecekleri, tüm delillerin toplanılması tanıklardan bu yönde açıklayıcı, doyurucu somut bilgiler alınması, varsa ehliyetsiz olduğu iddia edilen kişiye ait doktor raporları, hasta gözlem ( müşahede ) kağıtları, film grafiklerinin eksiksiz getirtilmesi zorunludur. Bunun yanında, her ne kadar 6100 s. Hukuk Muhakemeleri Kanununun 282. maddelerinde belirtildiği gibi bilirkişinin “oy ve görüşü” hakimi bağlamaz ise de, temyiz kudretinin yokluğu, yaş küçüklüğü, akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk gibi salt biyolojik nedenlere değil, aynı zamanda bilinç, idrak, irade gibi psikolojik unsurlara da bağlı olduğundan, akıl hastalığı, akıl zayıflığı gibi biyolojik ve buna bağlı psikolojik nedenlerin belirlenmesi, çok zaman hakimlik mesleğinin dışında özel ve teknik bilgi gerektirmektedir.
Hele ayırt etme gücünün nispi bir kavram olması kişiye eylem ve işleme göre değişmesi bu yönde en yetkili sağlık kurulundan, özellikle Adli Tıp Kurumu Dördüncü İhtisas Kurulundan rapor alınmasını da gerekli kılmaktadır. Esasen TMK’nın 409/2. maddesi akıl hastalığı veya akıl zayıflığının bilirkişi raporu ile belirleneceğini öngörmüştür.
Hal böyle olunca, öncelikle mirasbırakanın davalı S.,’i vekil tayin ettiği 15.11.1991 ve 19.04.2002 tarihler ile söz konusu vekaletler kullanılarak tapu müdürlüğünde işlem yapılan 01.12.1992 ve 25.04.2002 tarihleri itibariyle medeni haklarını kullanabilir durumda olup olmadığının tespiti açısından davacıya ait sağlık kurulu raporları, hasta müşahade kağıtları, reçeteler, vs. eklenerek Adli Tıp Kurumu Dördüncü İhtisas Kurulundan rapor alınması, davacının ehliyetsiz olduğu saptanırsa davanın kabulüne karar verilmesi, ehliyetli olduğu tespit edilirse muvazaa iddiası yönünden değerlendirme yapıldıktan sonra varılacak sonuç çerçevesinde bir karar verilmesi gerekirken, noksan soruşturma ile yetinilerek yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir.
SONUÇ : Davacının yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile, hükmün ( 6100 Sayılı Kanun’un geçici 3.maddesi yollaması ile ) 1086 Sayılı HUMK’un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene iadesine, 16.04.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.