Devletin Kusursuz Sorumluluğu

Devletin Kusursuz Sorumluluğu

T.C.

YARGITAY

20. HUKUK DAİRESİ

E. 2011/10548

K. 2012/222

T. 17.1.2012

• TAPU TESCİLİNİN TUTULMASINDAN DOĞAN SORUMLULUK ( Tapu Kaydının Mahkeme Kararı İle İptal Edildiği/Tazminat Davası – 10 Yıllık Zamanaşımı Süresi İçinde Hazine Aleyhine Dava Açılabileceği )

• DEVLETİN KUSURSUZ SORUMLULUĞU ( Tapu Kaydının Mahkeme Kararı İle İptal Edildiği/Tazminat Davası – 10 Yıllık Zamanaşımı Süresi İçinde Hazine Aleyhine Dava Açılabileceği )

• ON YILLIK ZAMANAŞIMI SÜRESİ ( Tapu Kaydının Mahkeme Kararı İle İptal Edildiği/Tazminat Davası – Devletin Kusursuz Sorumluluğu Nedeniyle Açılacak Tazminat Davasının 10 Yıllık Zamanaşımına Tabi Olduğu )

• MAHKEME KARARI İLE TAPU KAYDININ İPTAL EDİLMESİ NEDENİYLE AÇILAN TAZMİNAT DAVASI ( Uyuşmazlık Konusu Arazinin Değerinin Net Gelir Esas Alınarak Belirleneceği )

4721/m.1007

818/m.125

ÖZET : Dava dilekçesindeki açıklamaya ve dosya kapsamına göre dava, tapu kaydının mahkeme kararı ile iptali nedeniyle açılan tazminata ilişkindir. Devletin sorumluluğu kusursuz sorumluluktur. Bu işlemler nedeniyle zarar görenler, Borçlar Yasası’da yer alan 10 yıllık zamanaşımı süresi gözetilerek, zararlarının tazmini için Hazine aleyhine adli yargıda dava açabilirler. Diğer taraftan, tapusu iptal edilen taşınmazların arazi niteliğinde olduğu yönünde uyuşmazlık yoktur. Uyuşmazlık bu taşınmazların değerinin ve dolayısıyla davacı şirketin gerçek zararının ne şekilde hesaplanacağına ilişkin olup, arazide değer net gelir esas alınarak belirlenmelidir.

DAVA : Taraflar arasındaki davanın yapılan duruşması sonunda kurulan hükmün Yargıtay’ca incelenmesi davacı şirket ile katılan şirket tarafından istenilmekle, süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya incelendi, gereği düşünüldü:

KARAR : Davacı S… S… Sentetik Dokuma Sanayi ve Tic. A.Ş. 03.10.2005 tarihli dilekçesiyle, şirketlerinin önceki unvanının T… Sınai ve Ticari Yatırımlar A.Ş. olduğu, tapuda bu şirket adına kayıtlı Ç… köyü 409, 412, 414 ve 64 sayılı parselleri iyi niyetle tapuya güvenerek satın aldıkları, iyi niyetle ellerinde bulundurdukları, bu parsellerin Mayıs 1937 tarih 20, Aralık 1937 tarih, Mayıs 1937 tarih 22 sıra numaralı tapu kayıtlarından geldiği, tüm olarak bakıldığında S… B… V… H… Vakfı şerhi dışında başka şerh bulunmadığı, bu tapuların kapsamındaki 2296 hektar araziden sadece 100 paydan 28 payının kamulaştırıldığı, Hazine’nin tutunduğu Nisan 1954 tarih 12 sıra numaralı tapu kaydının mükerrer olarak oluşturulduğu, bu nedenle değer verilemeyeceği halde, Silivri Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 09.03.2004 gün ve 2003/427-380 sayılı, kendilerine ait tapu kayıtları kapsamında kalan taşınmazların kamulaştırılarak Hazine adına kayıt edilen Nisan 1954 tarih 12 sıra numaralı tapu kaydı kapsamında kaldığı, daha sonra kesinleşmiş 2/B uygulamasıyla Hazine adına orman sınırları dışına çıkarıldığı, devlet ormanı sınırları içinde kalan taşımazlara ait tapu kayıtlarının değerini yitirdiği gerekçesiyle tapu kayıtlarının iptali ve Hazine adına tesciline ilişkin kararının Yargıtay denetiminden de geçtikten sonra kesinleştiği, bu şekilde uğradığı 296.000,00 TL ( YTL )zararın davalı yönetimlerden tahsili ile kendisine verilmesini istemiş, 28.07.2006 tarihli dilekçeyle davasını ıslah ederek faiz isteminde bulunmuştur. T… S… K… Bankası A.Ş. davacı S… S… Sentetik Dokuma Sanayi ve Ticaret A.Ş. ile aralarındaki kredi sözleşmesi gereği davacı şirketin kendilerine borcu bulunduğu, davacı şirket hakkında icra takibi başlattıkları iddiasıyla davaya aslen katılma isteminde bulunmuştur. Mahkemece kesinleşmiş orman kadastro sınırları içinde kaldığı için değerini yitirmiş tapu kaydı esas alınarak oluşan tapu kayıtlarının hukuki değerinin bulunmadığı, uyuşmazlığın tapu sicilinin tutulmasından kaynaklanmayıp, hatalı kadastro işlemlerinden kaynaklandığı, bu nedenle Medeni Yasa’nın 1007. maddesindeki tapu kaydının tutulmasından kaynaklanmadığı için 1007. madde hükümlerinin uygulanamayacağı gerekçesiyle davanın REDDİNE karar verilmiş, hüküm davacı şirket ile katılan şirket tarafından temyiz edilmiştir.

Dava dilekçesindeki açıklamaya ve dosya kapsamına göre dava, tapu kaydının mahkeme kararı ile iptali nedeniyle, Medeni Yasa’nın 1007. maddesi gereğince açılan tazminata ilişkindir.

Medeni Yasa’nın 1007. maddesi gereğince açılan tazminat davalarında davalı sıfatı Hazine’nin olup, Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü’nün davalı sıfatı yoktur. Yüksek Hukuk Genel Kurulu’nun HGK 2010/7-70-86 sayılı kararında da değinildiği gibi, aleyhine dava açılanların davalı sıfatının bulunmaması halinde dava, sıfat yokluğundan ( husumet yönünden )reddedilecektir. HUMK 179/1. maddesi gereğince dava dilekçesinde tarafların ve varsa kanuni temsilcilerinin ad ve adreslerinin bildirilmesi gereklidir. Bu bildirim esnasında yapılan yanlışlıklardan bazıları, davanın sıfat ( husumet )yokluğundan reddi sonucunu doğurmamakta, oluşan hataların giderilmesi, davalının temsilcisinde yanılmış olması halinde olduğu gibi olanak dahilindedir. Somut olayda, Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü’nün davalı gösterilmesinin ve Hazine vekili tarafından temsil edilmiş olmanın temsilcide yanılgı olarak değerlendirilmesi, davanın Hazine’ye yönlendirilmesi için davacı tarafa olanak verilmesi gereklidir.

Diğer taraftan, mahkemece kesinleşmiş orman kadastro sınırları içinde kaldığı için değerini yitirmiş eski tarihli tapu kayıtları esas alınarak kadastro yoluyla oluşan tapu kayıtlarının hukuki değerinin bulunmadığı, uyuşmazlığın tapu sicilinin tutulmasından kaynaklanmayıp, hatalı kadastro işlemlerinden kaynaklandığı, bu nedenle Medeni Yasa’nın 1007. maddesindeki tapu kaydının tutulmasından kaynaklanmadığı için 1007. madde hükümlerin uygulanamayacağı gerekçesiyle davanın REDDİNE karar verilmiştir.

Ne var ki; mülkiyet hakkı Anayasa’nın 35. maddesi ve bu maddeye uygun olarak çıkarılan yasalarla korunduğu gibi, 5170 sayılı Yasa ile değişik Anayasa’nın 90. maddesi ile kanun hükmünde olduğu kabul edilen, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine Ek 1 Numaralı Protokolün 1. maddesiyle de güvence altına alınmıştır.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin ( AİHM ), TURGUT VE DİĞERLERİ-TÜRKİYE Davası kararında, Devlet tarafından tazminat ödenmeksizin taşınmazın geri alınmasının, orantısız bir müdahale olduğunu ve söz konusu davada tazminat ödememeyi gerektirecek istisnai şartların bulunmadığına işaret ederek, kamu yararı ile bireysel haklar arasındaki adil dengenin kurulamamasını ihlal nedeni olarak saymış, KÖKTEPE-TÜRKİYE davasında ise, başvuranlara uygulanan mülkiyetten yoksun bırakma işlemine gerekçe olarak, gösterilen tabiatın ve ormanların korunması amacının 1 No’lu Ek Protokol’ün 1. maddesi anlamında kamu yararı kapsamına girdiğine dikkat çekmekle birlikte, mülkiyetten yoksun bırakma halinde, ihtilaf konusu tedbirin arzu edilen dengeye riayet edip etmediğinin ve bilhassa da başvuranlara orantısız bir yük yükleyip yüklemediğinin belirlenmesi için, iç hukukta öngörülen telafi yöntemlerinin dikkate alınması gerektiğini hatırlatarak, mülkün değerine karşılık gelen makul bir meblağın ödenmeden, mülkten mahrum bırakmanın aşırı bir müdahale teşkil edeceğini ifade etmiştir.

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 18.11.2009 gün ve 2009/4-383 E., 2009/517 K.; 16.06.2010 gün ve 2010/4-349 E., 2010/318 K. sayılı kararlarında da vurgulandığı gibi; tapu işlemleri kadastro tespit işlemlerinden başlayarak birbirini takip eden işlemler olduğundan ve tapu kütüğünün oluşumu aşamasındaki kadastro işlemleri ile tapu işlemleri bir bütün oluşturduğundan, bu kayıtlarda yapılan hatalardan TMK m. 1007 anlamında Devletin sorumlu olduğunun kabulü gerekir. Burada Devletin sorumluluğu kusursuz sorumluluktur. Bu işlemler nedeniyle zarar görenler, Borçlar Yasası’nın 125. maddesinde yer alan 10 yıllık zamanaşımı süresi gözetilerek Medeni Yasa’nın 1007. maddesi gereğince, zararlarının tazmini için Hazine aleyhine adli yargıda dava açabilirler.

Diğer taraftan, tapusu iptal edilen taşınmazların arazi niteliğinde olduğu yönünde uyuşmazlık yoktur. Uyuşmazlık bu taşınmazların değerinin ve dolayısıyla davacı şirketin gerçek zararının ne şekilde hesaplanacağına ilişkin olup, arazide değer net gelir esas alınarak belirlenmelidir.

Açıklanan hususlar gözetilerek, tarafların iddia ve savunmaları ile toplanan delillere göre karar verilmesi gerekirken, yerinde olmayan gerekçeler ile davanın reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı şirketin ve katılan şirketin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün ( BOZULMASINA ), bozma nedenine göre sair temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına, temyiz harcının temyiz eden şirketlere iadesine, 17.01.2012 günü oybirliği ile karar verildi.

 

Benzer Yazılar:

Yorum yapın