Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Kararı

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Kararı

 

EMİN ŞİRİN / TÜRKİYE DAVASI

40750/04

STRAZBURG

25 KASIM 2008

DÖRDÜNCÜ DAİRE

İşbu karar AİHS’nin 44/2 maddesinde belirtilen koşullar çerçevesinde kesinleşecektir. Şekli düzeltmelere tabi olabilir.

USUL

Türkiye Cumhuriyeti Devleti aleyhine açılan (40750/04) no’lu davanın nedeni (T.C. vatandaşı) Emin Şirin’in (başvuran) Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne 20 Eylül 2004 tarihinde İnsan Haklarıve Temel Özgürlüklerin Korunmasına ilişkin Sözleşme’nin (Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi – AİHS) 34. maddesi uyarınca yapmış oldukları başvurudur.

OLAYLAR

I. DAVANIN KOŞULLARI

Başvuran 1948 doğumludur ve Ankara’da ikamet etmektedir.

12 Haziran 1998 tarihinde, başvuran, ihbar ve kıdem tazminatının tahsili talebiyle İstanbul İş Mahkemesi’nde dava açmıştır.

18 Haziran 1998 tarihinden 24 Nisan 2002 tarihine kadar mahkeme yirmi dört duruşma gerçekleştirmiştir. Duruşmalar sı rasında mahkeme, avukatları ile birlikte hazır bulunan tarafları ve tanıkları dinlemiş ve ihtilaflı tazminat miktarının belirlenmesi amacıyla bilirkişi raporu hazırlanmasına karar vermiştir.

24 Nisan 2002 tarihli bir kararla, taraflar tarafından sunulan kanıt ve belgelerin tamamına dayanarak mahkeme başvuranın talebini kısmen haklı bulmuştur.

26 Nisan 2002 tarihinde, başvuran sözü edilen karar hakkında temyiz başvurusunda bulunmuştur.

24 Aralık 2002 tarihli bir kararla, Yargıtay, ilk derce mahkemesinin kararını bozmuş ve davayı iş mahkemesine iade etmiştir.

5 Aralık 2003 tarihli bir kararla, Yargıtay’ın sözü edilen kararına uyarak mahkeme başvuranın talebini kısmen haklı bulmuştur.

26 Aralık 2003 tarihinde, başvuran, sözü edilen karar hakkında temyiz başvurusunda bulunmuştur.

25 Ocak 2003 tarihli bir kararla Yargıtay ilk derece mahkemesinin kararını bozmuş ve davayı iş mahkemesine iade etmiştir.

31 Mayıs 2005 tarihli bir kararla, Yargıtay’ın sözü edilen kararına uyarak mahkeme başvuranın talebini kısmen haklı bulmuştur.

2 Haziran 2005 tarihinde, davalıtaraf, sözü edilen karar hakkında temyiz başvurunda bulunmuş ve duruşma yapılmasını talep etmiştir.

6 Aralık 2005 tarihinde, Yargıtay, bir duruşma gerçekletilmiştir. Mahkeme celbine rağmen sözkonusu duruşmada ne başvuran ne de avukatı hazır bulunmuştur. Yargıtay, davalı tarafın avukatını dinlemiş ve duruşmayı sonlandırmıştır. Aynı gün, dosya unsurlarına dayanarak, Yargıtay, 31 Mayıs 2005 tarihli kararı onamıştır. Gerekçeli karar, 15 Mart 2006 tarihinde tarafların bilgisine sunulmuştur.

2 Temmuz 2007 tarihli bir mektupla başvuranın avukatı, 6 Aralık 2005 tarihinden kısa bir süre önce, tarafların, ihtilaflı sonlandıran bir dostane çözüm imzaladıklarıhususunda AİHM’yi bilgilendirmiştir. 7 Aralık 2007 tarihinde, Hükümet, kabuledilebilirliğe ve esasa ilişkin görüşlerinde sözkonusu iddiaları doğrulamıştır.

HUKUK

I. AİHS’NİN 6/1 MADDESİNİN İHLAL EDİLD İĞİ İDDİASI HAKKINDA

Başvuran, ulusal mahkemeler ve özellikle Yargıtay önünde görülen yargılamanın süresi bakımından AİHS’nin 6/1 maddesi ile öngörülen “makul süre” gerekliliğine aykırı olduğu kanaatindedir.

Hükümet, sözkonusu iddiaya karşı çıkmaktadır.

Dikkate alınacak dönem başvuranın iş mahkemesinde dava açtığı tarih olan 12 Haziran 1998 tarihinde başlamış ve Yargıtay karar tarihi olan 6 Aralık 2005 tarihinde sona ermiştir. Sözkonusu süre iki dereceli yargıda altı kez görülen dava için yaklaşık yedi yıl altı ay sürmüştür.

A. Kabuledilebilirliğe ilişkin

AİHS’nin 35. maddesinin 3. paragrafı çerçevesinde başvurunun dayanaktan yoksun olmadığını kaydeden A İHM, ayrıca, başka açılardan bakıldığında da kabuledilemezlik unsuru bulunmadığını tespit eder. Bu nedenle başvuru kabuledilebilir niteliktedir.

B. Esas

AİHM, yargılama sürecinin makul yapısının dava koşullarını takiben ve mahkeme yerleşik içtihatları, özellikle davanın karmaşıklığı, başvuranın ve yetkili mercilerin tutumu ve ilgililer bakımından davanın önemi dikkate alınarak değerlendirildiğini hatırlatmaktadır (Bkz. diğerleri arasından Frydlender-Fransa, başvuru no: 30979/96). AİHM, iş davasının özel bir ihtimam gerektirdiğini hatırlatmaktadı r (Ruotolo-İtalya, 27 Şubat 1992; De Cantelar- Fransa, başvuru no: 39966/98, 9 Eylül 1999 tarihli Komisyon raporu).

Mevcut davada, AİHM, ulusal mahkemeler önündeki ihtilafın başvuranın kıdem ve ihbar tazminatının belirlenmesine dayandığını ve birçok bilirkişi incelemesi ile çok sayıda tanığın dinlenmesi ve yüzleştirilmesini gerektirdiğinden belli bir karmaşıklığı olduğunu belirtmektedir. Sözkonusu ihtilaf, yedi yıl altı ayın sonunda çözülmüştür: yedi yıl altı ayın, yalnızca üç yıl on ayı, iş mahkemesinde davanın açıldığı tarih olan 12 Haziran 1998 tarihinden ilk derece mahkemesinin kararı verdiği tarih olan 24 Nisan 2002 tarihine kadar uzanan dönem için ilk derece mahkemesinde, 24 Aralık 2002 tarihli Yargıtay kararından sonra, on bir ay ı ilk derece mahkemesinde ve son olarak dört ayı 25 Ocak 2005 tarihli karardan sonra geçmiştir. Yargıtay, ilk temyiz başvurusunu müteakip yaklaşık sekiz ay ikinciyi müteakip bir yıl bir ay, üçüncüyü müteakip altı ayda karar varmıştır. Oysa, 5521 sayılı kanunun 8/2 maddesi uyarınca, iş mahkemeleri tarafından alınan kararlar hakkında bulunan temyiz başvurusunu, Yargıtay’ın ilgili dosyayıincelemesinin ardından iki ay içersinde karara bağlaması gerekmektedir ki sözkonusu süreye mevcut davada riayet edilmemiştir. Ulusal mercilerin özellikle de Yargıtay’ın mevcut dava koşullarının gerektirdiği özeni göstermedikleri sonucuna ulaşılmaktadır.

AİHM mevcut davadakine benzer sorunları ortaya koyan davalar incelemiş ve AİHS’nin 6/1 maddesinin ihlal edildiğini tespit etmiştir (sözü edilen Frydlender).

Takdirine sunulan unsurların tamamını incelemesinin ardından AİHM, mevcut davada farklı bir sonuca ulaşmak için Hükümet’in hiçbir tespit ve delil sunmadığı kanaatindedir. Konuya ilişkin içtihadını göz önüne alarak AİHM, mevcut davada ihtilaflı yargısüresinin çok uzun olduğu ve “makul süre” gerekliliğine riayet etmediği kanaatindedir.

Bu durumda AİHS’nin 6/1 maddesi ihlal edilmiştir.

II. AİHS’NİN 13. MADDESİNİN İHLAL EDİLDİĞİ İDDİASI HAKKINDA

Başvuran, yargılama süresinin uzunluğundan şikayetçi olmak için Türkiye’de başvuruda bulunulabilecek hiçbir mercinin mevcut olmamasından şikayetçidir. Başvuran, AİHS’nin 13. maddesine atıfta bulunmaktadır.

Hükümet bu konuda görüş bildirmemektedir.

AİHM, AİHS’nin 13. maddesinin, AİHS’nin 6/1 maddesiyle getirilen davaların makul bir süre içerisinde görülmesi yükümlülüğüne yönelik bir ihlal hakkında ulusal bir mahkeme önünde şikayette bulunabilme imkanı tanıyan etkili başvuruyu güvence altına aldığını hatırlatmaktadır (bkz, Kudla-Polonya, başvuru no: 30210/96). AİHM, başvuranın davasına benzer davalarda Hükümet’in sunmuş olduğ u itiraz ve argümanları reddettiğini belirtmektedir (Tendik ve diğerleri- Türkiye, 22 Aralık 2005; Ebru ve Tayfun Engin Çolak- Türkiye, başvuru no: 60176/00, 30 Mayıs 2006) ve mevcut davada farklı bir sonuca ulaşmak için hiçbir neden görememektedir.

Dolayısıyla, AİHM, iç hukukta, AİHS’nin 6/1 maddesi uyarınca başvurana, davasının makul bir sürede görülmesi hakkını tasdik etme imkanı sağlayan bir başvuru yolunun bulunmayışı nedeniyle mevcut davada AİHS’nin 13. maddesinin ihlal edildiği kanaatindedir.

III. AİHS’NİN 41. MADDESİNİN UYGULANMASI HAKKINDA

Başvuran, hiçbir adil tatmin talebinde bulunmamaktadır.

BU GEREKÇELERE DAYALI OLARAK, AİHM, OYBİRLİĞİYLE,

1. Başvurunun kabuledilebilir olduğuna;

2. AİHS’nin 6/1 maddesinin ihlal edildiğine;

3. AİHS’nin 13. maddesinin ihlal edildiğine;

KARAR VERMİŞTİR.

İşbu karar Fransızca olarak hazırlanmış ve AİHM’nin iç tüzüğünün 77. maddesinin 2. ve 3. paragraflarına uygun olarak 25 Kasım 2008 tarihinde yazılı olarak bildirilmiştir.

 

Benzer Yazılar:

Yorum yapın