Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Kararı

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Kararı

EYÜP AKDENİZ – TÜRKİYE DAVASI

11011/05

STRAZBURG

2 ŞUBAT 2010

İKİNCİ DAİRE

KARARIN ÖZET ÇEVİRİSİ

İşbu karar AİHS’nin 44/2 maddesinde belirtilen koşullar çerçevesinde kesinleşecektir. Şekli düzeltmelere tabi olabilir.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti aleyhine açılan (11011/05) no’lu davanın nedeni, T.C. vatandaşı Eyüp Akdeniz’in (başvuran) Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne 7 Mart 2005 tarihinde İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına ilişkin Sözleşme’nin (Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi – AİHS) 34. maddesi uyarınca yapmış olduğu başvurudur.

Başvuran, Van Barosu avukatlarından C. Demir tarafından temsil edilmektedir.

OLAYLAR

DAVANIN KOŞULLARI

Başvuran, 1977 doğumludur ve İstanbul’da ikamet etmektedir.

Ereğli Jandarma Komutanlığı’nda askerlik görevini ifa ederken başvuran Hepatit C hastalığına yakalanmıştır. Gülhane Askeri Tıp Akademisi (İstanbul) tarafından 24 Ocak 2003 tarihinde düzenlenen sağlık raporu başvuranın askerlik hizmetine elverişli olmadığını belirtmiştir. Başvuran askerlik hizmetinden muaf tutulmuştur.

26 Mayıs 2004 tarihinde, başvuran, askerlik hizmeti sırasında hastalığa yakalandığını belirterek İçişleri Bakanlığı’ndan zararlarının tazmin edilmesini talep etmiştir. Başvuranın talep ettiği tazminat miktarı 120 milyar Türk Lirası idi (olayların meydana geldiği dönemde yaklaşık 65.000 Euro’ya tekabül etmekteydi).

11 Ağustos 2004 tarihli bir kararla, İçişleri Bakanlığı, başvuranın talebini destekler nitelikte hukuki bir kararın bulunmaması nedeniyle, sözkonusu talebi reddetmiştir. İçişleri Bakanlığı, kararının bildirilmesini müteakip altmış gün içerisinde başvuranın tam yargı davası açma imkanının bulunduğuna hükmetmiştir.

18 Ekim 2004 tarihinde, başvuran, Ankara Askeri Yüksek İdare Mahkemesi’nde tazminat davası açmıştır. Köyün muhtarı tarafından imzalanan fakirlik ilmühaberine atıfta bulunarak, başvuran, mahkeme harcından muaf tutulmasını talep etmiştir.

8 Kasım 2004 tarihinde, davanın esasını incelemeden Askeri Yüksek İdare Mahkemesi, böyle bir yardım için yasal koşulların oluşmadığı gerekçesi ile adli yardım talebinin reddine karar vermiştir.

11 Kasım ve 8 Aralık 2004 tarihlerinde, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi, başvurana, otuz günlük yasal süre içerisinde, 1.665.300.000 TL’ye (yaklaşık 900 Euro) tekabül eden mahkeme harcını ödenmesi gerektiğini bildirmiştir.

Başvuranın sözkonusu ödemeyi yapamaması nedeniyle, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi, 2 Şubat 2005 tarihli kararla, davanın açılmamış sayılmasına karar vermiştir.

HUKUK

I. AİHS’NİN 6/1 MADDESİNİN İHLAL EDİLDİĞİ İDDİASI HAKKINDA

Başvuran, mahkeme harcı ve adli yardım yapılmasının reddedilmesi nedeniyle, idare mahkemelerinde sorumluluk davası açma imkanından yoksun bırakılmaktan şikayetçidir. Başvuran ayrıca hiyerarşik üstleri karşısında Askeri Yüksek İdare Mahkemesi’nin askeri hakimlerinin bağımsız olmamalarından şikayetçi olmaktadır. Başvurana göre AİHS’nin 6/1 maddesi ihlal edilmiştir.

A. Kabuledilebilirliğe ilişkin

1. Mahkemeye erişim

Hükümet, başvuranın, idarenin ihtilaflı eyleminden veya ihmalinden haberdar olduğu andan itibaren işlemeye başlayacak bir yıllık süre içerisinde idari dava açma teşebbüsünde bulunmamasından dolayı iç hukuk yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabuledilemezliğe ilişkin itirazını sunmaktadır. Bu durumdan, başvuranın mahkeme harcı ile ilgili miktarı ödemiş olsa bile idare mahkemesinin davanın esasına bakamayacağı sonucuna ulaşılmaktadır.

Başvuran sözkonusu iddiaya karşı çıkmaktadır. Başvuran, adli yardım alma talebine ilişkin şikayetini sunmak için ulusal mahkemeler önünde tüm başvuru yollarını tükettiğini belirtmektedir.

AİHM, bir davanın başarı şansı olmadığında, hukuki davada adli yardım yapılmasının reddinin mahkemelere erişim hakkına yönelik engel teşkil etmediğine dair Komisyonun içtihadını hatırlatmaktadır (Stewart-Brady-Birleşik Krallık, başvuru numaraları: 27436/95 ve 28406/95, 2 Temmuz 1977 tarihli Komisyon kararı). AİHM, başvuranın adli yardımdan faydalanması kabul edilmiş ve başvuran dava açmış olsa dahi, yargılama sürelerine riayet edilmemesi nedeniyle davanın esasının incelenmesinin reddedilmesi riskinin geçersiz olmadığını tespit etmektedir. Ancak AİHM, ihtilaflı yargılamanın bu hususundan söz etmeden adli yardım talebini reddeden Askeri Yüksek İdare Mahkemesi’nin gerekçesinin temel alınması gerektiği kanaatindedir.

Üstelik AİHM, bizzat ulusal mercilerin başvurana belirli süreler içerisinde dava açma imkanı olduğunu gösterdiklerini kaydetmektedir.

Dolayısıyla AİHM, iç hukuk yollarının tüketilmediğine dayanan Hükümet’in itirazını reddetmektedir.

AİHS’nin 35. maddesinin 3. paragrafı çerçevesinde başvurunun dayanaktan yoksun olmadığını kaydeden AİHM, ayrıca, başka açılardan bakıldığında da kabuledilemezlik unsuru bulunmadığını tespit eder. Bu nedenle başvuru kabuledilebilir niteliktedir.

2. Ankara Askeri Yüksek İdare Mahkemesi’nin bağımsız ve tarafsız olmayışı

AİHM, mevcut davadaki durumun, Yavuz vd-Türkiye (başvuru no: 29870/96, 25 Mayıs 2000) kararında incelediği durumla benzer olduğunu gözlemlemektedir. Yavuz vd-Türkiye davasından sapmak için hiçbir neden göremeyen AİHM, AİHS’nin 35. maddesinin 3. ve 4. paragrafları uyarınca sözkonusu şikayetin açıkça dayanaktan yoksun olduğu kanaatindedir.

B. Esas

Başvuran, mahkemenin, araştırma yapmadan ve hiçbir gerekçe sunmadan Hukuk Muhakemeleri Usulü Kanunu’nun ilgili maddesine atıfta bulunmakla yetinerek adli yardım talebini incelediğini ileri sürmektedir. Başvuran, talebinin yerindeliğini gösteren fakirlik ilmühaberini ve sağlık raporunu sunmaktadır.

Gutfreund-Fransa kararına atıfta bulunarak (başvuru no: 45681/99), Hükümet, ilk olarak, AİHS’nin 6/1 maddesi kapsamına girecek nitelikte bir “hakka” ilişkin “itiraz” bulunmadığından AİHS’nin 6/1 maddesinin mevcut davaya uygulanamayacağı kanaatindedir.

AİHM, Hükümet tarafından aktarılan şeklinde, hukukun menfaatleri, adli yardım çerçevesinde, re’sen atanan bir avukat tarafından zorunlu olarak sanığın temsil edilmesini gerektirmediğinden yargılamanın daha az önemli olmasının ve “basit” niteliğinin söz konusu olduğunu gözlemlemektedir. Ancak mevcut davada, bir avukat tarafından temsil edilme değil de mahkeme masraflarını önceden ödemeden sadece mahkemeye erişim sözkonusu olduğundan AİHM, aktarılan koşulların mevcut dava ile ilgili olmadığını tespit etmektedir. Benzer davalarda ortaya konan içtihadını (sözü edilen Mehmet ve Suna Yiğit) göz önüne alan AİHM, AİHS’nin 6/1 maddesinin mevcut davaya uygulanabilir nitelikte olduğu sonucuna ulaşmıştır.

Hükümet, başvurana adli yardım yapılmasının reddinin iç hukuka uygun olduğunu savunmaktadır. Fakirliğe ilişkin kanıt unsurlarının ve dosyada bulunan diğer unsurların incelenmesinin ardından hakimler adli yardım yapılmasına gerek olmadığına kanaat getirmişlerdir. Hükümet, adli yardım yapılmasının, ulusal mahkemelerin takdir yetkisine bağlı olduğunu sözlerine eklemektedir.

AİHM, mahkemeye erişim hakkının mutlak olmadığını ve zımnen kabul edilmiş bazı sınırlamalara tabi olabileceğini, zira erişim hakkının doğası gereği, devlet tarafından bir düzenleme gerektirdiğini hatırlatmaktadır. AİHS’nin 6/1 maddesi davacıların “medeni hak ve yükümlülüklerine” ilişkin kararlar hakkında mahkemeye erişim hakkını etkin bir biçimde güvence altına almakta ise de bu hususta kullanılacak araçların seçimini devlete bırakır. Ancak, Sözleşmeye taraf olan devletler, bu konuda belli bir takdir payına sahip olsalar da AİHS’nin gereklerine riayet edilip edilmediğine dair son karar AİHM’ye aittir (Airey-İrlanda, 9 Ekim 1979 tarihli karar ve Z ve diğerleri-Birleşik Krallık, başvuru no: 29392/95). Mahkemeye erişim hakkı, bir yargılanabilirin mahkemeye erişim hakkının özüne halel getirecek şekilde ve düzeyde sınırlandırılamaz. Mahkemeye erişim hakkına getirilen kısıtlama, meşru bir amaç taşıdığı ve kullanılan araçlarla amaç arasında makul bir orantılılık ilişkisi mevcut olduğu sürece, AİHS’nin 6/1 maddesine uygun düşer (Bellet-Fransa, 4 Aralık 1995 tarihli karar).

Sözkonusu sınırlama mali nitelikli olabilir (Kreuz-Polonya, başvuru no: 28249/95). AİHM, adaletin iyi şekilde tecelli etmesi için, bir kişinin mahkemeye erişim hakkına mali kısıtlamalar getirilebileceğini hiçbir zaman göz ardı etmemiştir (Tolstoy-Miloslavsky- Birleşik Krallık, 13 Temmuz 1995 tarihli karar). Hukuk mahkemelerinde açılan davalar için mahkeme harcı ödenmesinin istenmesi, AİHS’nin 6/1 maddesine aykırı olarak mahkemeye erişim hakkının sınırlaması olarak kabul edilemez. Bununla birlikte, ilgilinin, mahkemeye erişim hakkından yararlanıp yararlanmadığının ve “davasının bir mahkeme tarafından görülüp görülmediğinin” belirlenmesinde, bir davanın özel koşulları ışığında değerlendirilen masrafların tutarı, kişinin ödeme gücü ve sözkonusu sınırlamanın yargılamanın hangi safhasında ortaya çıktığı gibi faktörlerin dikkate alınması gerekir. (Kreuz, Weissman ve diğerleri- Romanya, başvuru no: 63945/00, Iorga-Romanya başvuru no: 4227/02, 25 Ocak 2007).

Mevcut davada yargılama masraflarının ödenmemesi, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi’nin davanın açılmamış sayılması değerlendirmesinde bulunmasına yol açmıştır. Mahkeme harcı olarak başvurandan talep edilen miktar yaklaşık 900 Euro idi. Sözkonusu miktar, hastalığı nedeniyle işsiz olan ve başka hiçbir kaynağı bulunmayan başvuran açısından yüksek bir meblağ idi. AİHS’nin amacının teorik ya da hayali hakları değil gerçek ve etkili hakları (Artico-îtalya, 13 Mayıs 1980) korumak olduğunu göz önüne alan AİHM, yargılama masraflarının başvurana aşırı yük yüklediği kanaatindedir (Iorga).

AİHM, adli yardım talebini reddederken, İdare Mahkemesi’nin, yoksulluk, talebin yerindeliği gibi, Hukuk Muhakemeleri Usulü Kanunu’nun 465. maddesinde belirtilen koşulların biraya gelmediği kanaatine vardığını not etmektedir.

Başvuranın durumunun belirsizliği, mahkemeye erişim hakkına yönelik olarak getirilen kısıtlamanın incelenmesinde belirleyici bir unsur oluşturmaktadır. AİHM, devletin kamu kaynaklarından sadece gerçekten ihtiyacı olan davacılara adli yardım yapmak istemesini meşru bir kaygı olarak kabul etmektedir. Bununla birlikte, AİHM, fakirlik ilmühaberinin başvuranın maddi durumunu belirtmek için yeterli olduğu kanaatindedir. İdare mahkemesinin değerlendirme yaparken sözkonusu belgeyi göz önünde tutması gerekmekteydi. Oysa mevcut davada böyle olmamıştır. Ayrıca İdare Mahkemesi, sözkonusu kararı hiçbir şekilde gerekçelendirmemiş olup, başvuranın durumunun etkili ve somut bir şekilde incelendiğinden emin olmak mümkün değildir (bu anlamda, Ciğerhun Öner-Türkiye, başvuru no: 33612/03, 20 Mayıs 2008).

AİHM, mevcut davada, adli yardım talebinin reddedilmesinin, başvuranı, davasının bir mahkeme tarafından görülmesi imkanından yoksun bıraktığını tespit etmektedir. Yargılamanın ilk safhasında ilk derece mahkemesinde gerçekleşen bir kısıtlama sözkonusudur.

Sözkonusu unsurlar göz önüne alındığında, AİHM, başvuranın, somut ve etkili bir şekilde idare mahkemesine erişim hakkından yararlanamadığı kanaatine varmaktadır.

Bu durumda AİHS’nin 6/1 maddesi ihlal edilmiştir.

II. AİHS’NİN 1 VE 13. MADDELERİNİN İHLAL EDİLDİĞİ İDDİASI HAKKINDA

Başvuran, mahkemeye erişim imkanının engellenmesinden dolayı etkili bir başvuru imkanından yoksun bırakılmasından şikayetidir. Başvuran, AİHS’nin 13. maddesine atıfta bulunmaktadır. Aynı olaylar temelinde, başvuran, AİHS’nin 1. maddesinin ihlal edildiğini ileri sürmektedir.

AİHM, sözkonusu şikayetlerin yukarıda incelenen şikayetle bağlantılı dolayısıyla kabuledilebilir nitelikte olduğunu belirtmektedir.

Bununla birlikte, AİHS’nin 6. maddesi kapsamındaki tespiti göz önüne alarak, AİHM, mevcut davada, ihlal edilmiş olsalar dahi sözkonusu hükümlerin ayrıca incelenmesine gerek olmadığı kanaatindedir.

III. AİHS’NİN 41. MADDESİNİN UYGULANMASI HAKKINDA

A. Tazminat

Başvuran, 70.000 Euro maddi ve 30.000 Euro manevi tazminat talep etmektedir. Hükümet, sözkonusu iddialara itiraz etmektedir.

AİHM, maddi tazminat ile ilgili olarak, AİHS’nin 6/1 maddesi ile güvence altına alınan mahkemeye erişim hakkının ihlaline yönelik prensip olarak en uygun telafinin başvuranın isteği üzerine ve makul bir sürede başvuranın davasının hükme bağlanması olacağını hatırlatmaktadır (Bkz, aynı anlamda, Mehmet ve Suna Yiğit-Türkiye, başvuru no: 52658/99, 17 Temmuz 2007).

Manevi tazminat ile ilgili olarak, AİHM, hakkaniyete uygun olarak, başvurana 3.000 Euro ödenmesine hükmetmektedir.

B. Yargılama masraf ve gideri

Başvuran, yargılama masraf ve gideri ile ilgili hiçbir talepte bulunmamaktadır.

AİHM, başvurana, yargılama masraf ve gideri ile ilgili ödeme yapmaya gerek olmadığına kanaat getirmektedir.

C. Gecikme faizi

Gecikme faizi Avrupa Merkez Bankası’nın marjinal kredi kolaylıklarına uyguladığı orana üç puanlık bir artış eklenerek belirlenecektir.

BU GEREKÇELERE DAYALI OLARAK, AİHM, OYBİRLİĞİYLE,

1. Başvurunun Askeri Yüksek İdare Mahkemesi’nin bağımsızlığı kapsamında yapılan şikayete ilişkin kısmının kabuledilemez, geri kalan kısmının kabuledilebilir olduğuna;

2. AİHS’nin 6. maddesinin ihlal edildiğine (mahkemeye erişim);

3. AİHS’nin 1. ve 13. maddeleri kapsamında yapılan şikayetlerin ayrıca incelenmesine gerek olmadığına;

4. a) AİHS’nin 44/2 maddesi gereğince kararın kesinleştiği tarihten itibaren üç ay içinde, miktara yansıtılabilecek her türlü vergiden muaf tutularak ödeme tarihindeki döviz kuru üzerinden Türk Lirası’na çevrilmek üzere, Savunmacı Devlet tarafından başvurana 3.000 Euro (üç bin Euro) manevi tazminat ödenmesine;

b) sözkonusu sürenin bittiği tarihten itibaren ödemenin yapılmasına kadar Hükümet tarafından, Avrupa Merkez Bankası’nın o dönem için geçerli olan faiz oranının üç puan fazlasına eşit oranda basit faiz uygulanmasına;

5. Adil tatmine ilişkin diğer tüm taleplerin reddine; KARAR VERMİŞTİR.

İşbu karar Fransızca olarak hazırlanmış ve AİHM’nin iç tüzüğünün 77. maddesinin 2. ve 3. paragraflarına uygun olarak 02 Şubat 2010 tarihinde yazılı olarak bildirilmiştir.

 

Benzer Yazılar:

“Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Kararı” üzerine bir yorum

  1. 5 yıl almnyada kaldım her yerden bağımsız çalışan bir travma kuruluşu benim türkiyeye dönüşümün kesinlikle olmaması gerektiğine karar verdi ben aklımı kaçırmak üzereydim ve geri döndüm acaba her hangi bir hak talep edebilirmiyim

Yorum yapın