DÖNDÜ BİLGİÇ – TÜRKİYE DAVASI
43948/02
STRAZBURG
2 MART 2010
İKİNCİ DAİRE
KARARIN ÖZET ÇEVİRİSİ
Türkiye Cumhuriyeti Devleti aleyhine açılan ve (43948/02) başvuru no’lu davanın nedeni bu ülke vatandaşı, Döndü Bilgiç’in (başvuran) 2 Eylül 2002 tarihinde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 34. maddesi uyarınca yapmış olduğu başvurudur.
Başvuran Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) önünde Muğla Barosu avukatlarından E. Dirliktutan tarafından temsil edilmektedir.
OLAYLAR
Başvuran 1932 doğumlu olup Muğla’da ikamet etmektedir.
1953 yılında gerçekleştirilen kadastro çalışmaları sırasında 95 numaralı parsel de cujus muris başvuranın da aralarında bulunduğu dört kişi adına kaydedilmiştir. Kadastro çalışmalarına yönelik çok sayıda itiraz yapılmış ve Köyceğiz Kadastro Mahkemesi’nde (Mahkeme) birçok parseli ve kişiyi kapsayan bir dava açılmıştır.
8 Ağustos 1958 tarihinde Mahkeme, 95 numaralı parseli içeren kadastro planını onamıştır. 16 Kasım 1967 tarihinde Yargıtay bu kararı bozmuştur.
Birçok davanın birleştirilmesini müteakip 11 Eylül 1973 tarihinde Mahkeme kadastro planını iptal etmiş ve 95 numaralı parselin Hazine adına tescil edilmesini kararlaştırmıştır. Mahkeme 11 Temmuz 1977 tarihinde bu hükmü bozmuş; 95 numaralı parsele değin temyiz başvurusu yapılmadığından 8 Ağustos 1958 tarihli kararın nihai hale geldiğini hatırlatmıştır.
1981 yılında Adalet sarayı binası yangın nedeniyle yıkılmıştır.
25 Kasım 1985 tarihinde de cujus murisin ölümünün ardından başvuranın da aralarında bulunduğu çocukları ve torunları mirasçıları sıfatıyla davaya taraf olmuşlardır.
Mahkeme 18 Mart 1993 tarihinde ratione loci bakımından yeniden inşa edilen Ortaca Kadastro Mahkemesi lehine yetkisizlik kararı vermiştir.
Mahkeme 6 Mart 2002 tarihinde kararını vermeden evvel sözkonusu parselle ilgili olarak 8 Ağustos 1958 tarihli hükmün nihai hale geldiğini saptamış ve parselin tapu kaydında aralarında murisin mirasçılarının da yer aldığı kişiler adına tescil edilmesini kararlaştırmıştır.
HUKUK
Başvuran yargılamanın uzunluğu nedeniyle AİHS’nin 6/1 maddesinde öngörülen “makul süre” ilkesinin ihlal edildiğini iddia etmektedir.
Hükümet dava konusu olayların Türkiye’nin AİHM’nin yetkisini tanıdığı tarihten öncesini kapsaması dolayısıyla başvurunun ratione temporis bakımından AİHM hükümleri ile bağdaşmadığını savunmaktadır. Hükümet başvuranın AİHS’nin 34. maddesi uyarınca mağdur sıfatının bulunmadığını ifade ederek bu bağlamda 8 Ağustos 1958 tarihli kararın nihai olduğunu, murise düşen yükümlülüğün 1953 yılında yapılan kadastro çalışmaları sırasında kendi adına halihazırda tescil edilen kaydı teyit etmek için tapu siciline itiraz etmek olduğunu kaydetmektedir.
AİHM Hükümetin itirazlarını reddetmektedir. Bir yandan ulusal mahkemelerde görülen dava süreci Türkiye’nin AİHM’ye bireysel başvuru hakkını tanıdığı tarihin ötesine geçmekte, öte yandan mezkur parsel halen bir yargı konusunu teşkil etmektedir. AİHM başvurunun herhangi bir kabuledilemezlik unsuru bulunmadığını tespit eder. Bu nedenle başvuru kabuledilebilir niteliktedir.
Dikkate alınması gereken dönem 28 Ocak 1987 tarihinde Türkiye’nin bireysel başvuru hakkını tanımasıyla geçerlilik kazanan tarihten itibaren başlamaktadır. Bununla birlikte, bu tarihten itibaren geçen sürenin makul olup olmadığının belirlenmesinde davanın ne durumda olduğunun dikkate alınması gerekir (Bkz. Cankoçak-Türkiye, no: 25182/94 ve 26956/95, 20 Şubat 2001 ve Şahiner-Türkiye no: 29279/95). Sözkonusu bu süre 6 Mart 2002’de sona ermektedir. İlk derece mahkemesinde geçen bu dönem yaklaşık on beş yıldır.
AİHM daha önce de benzer sorunların dile getirildiğini ve AİHS’nin 6/1 maddesinin ihlal edildiği sonucuna vardığını anımsatır (Bkz. Frylender-Fransa no: 30979/96). AİHM kendisine sunulan bütün unsurları incelemiş ve Hükümetin bu davada farklı bir sonuca ulaşmasını sağlayacak ikna edici hiçbir tespit ve delil sunmadığını tespit etmiştir. Mahkemenin bu konudaki yerleşik içtihadını göz önünde bulunduran AİHM, sözü edilen yargı sürecinin uzunluğunun aşırı olduğuna ve “makul süre” ilkesinin ihlal edildiğine kanaat getirmektedir.
Bu nedenle AİHS’nin 6/1 maddesi ihlal edilmiştir.
Başvuran son olarak sözkonusu yargı sürecinin uzunluğunun Ek 1 no’lu Protokol ile güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlaline yol açtığını öne sürmektedir.
AİHM bunun yukarıda incelenen diğer şikayet ile ilintili ve dolayısıyla kabuledilebilir olduğunu anımsatır. AİHS’nin 6/1 maddesinin ihlal edildiği tespiti ışığında, dava koşullarında, Ek 1 no’lu Protokol’ün 1. maddesinin ayrıca incelenmesine gerek bulunmamaktadır (Bkz. Zanghi-îtalya kararı, 19 Şubat 1991).
Geriye AİHS’nin 41. maddesinin uygulanması kalmaktadır. Başvuran 10.000 Euro maddi tazminat, avukatlık gideri için 2.000 Euro ve posta masrafları için 350 Euro talep etmektedir. Başvuran ayrıca 20.000 Euro manevi tazminat talep etmektedir.
Hükümet bu miktarlara karşı çıkmaktadır.
AİHM ihlal tespiti ile öne sürülen maddi tazminat arasında herhangi bir illiyet bağı kuramamakta ve bu talebi reddetmektedir. Buna karşın, başvurana 14.000 Euro manevi tazminat ve gecikme faizi olarak Avrupa Merkez Bankası’nın marjinal kredi kolaylıklarına uyguladığı orana üç puanlık bir artış uygulanacağını belirterek yargılama masraf ve giderleri için 500 Euro ödenmesini kararlaştırmaktadır.
BU GEREKÇELERE DAYALI OLARAK, AİHM, OYBİRLİĞİYLE,
1. Başvurunun kabuledilebilir olduğuna;
2. AİHS’nin 6/1 maddesinin ihlal edildiğine;
3. Ek 1 no’lu Protokol’ün 1. maddesinin ayrıca incelenmesinin gerekli olmadığına;
4. a) AİHS’nin 44/2 maddesi gereğince kararın kesinleştiği tarihten itibaren üç ay içinde, miktara yansıtılabilecek her türlü vergiden muaf tutularak ödeme tarihindeki döviz kuru üzerinden TL’ ye çevrilmek üzere, Savunmacı Devlet tarafından başvurana 14.000 (on dört bin) Euro manevi tazminat ve yargılama giderleri için 500 (beş yüz) Euro ödenmesine:
b) sözkonusu sürenin bittiği tarihten itibaren ödemenin yapılmasına kadar Hükümet tarafından, Avrupa Merkez Bankası’nın o dönem için geçerli olan faiz oranının üç puan fazlasına eşit oranda basit faiz uygulanmasına;
5. Adil tatmine ilişkin diğer tüm taleplerin reddine; KARAR VERMİŞTİR.
İşbu karar Fransızca olarak hazırlanmış ve AİHM’nin iç tüzüğünün 77. maddesinin 2. ve 3. paragraflarına uygun olarak 2 Mart 2010 tarihinde yazılı olarak bildirilmiştir.