İsim Ve Soyisim Tashihi

İsim Ve Soyisim Tashihi

 avukat

T.C.

YARGITAY

HUKUK GENEL KURULU

E. 2013/18-122

K. 2013/1059

T. 10.7.2013

• İSİM VE SOYİSİM TASHİHİ ( Yabancı Irk ve Millet İsimlerinin Soyadı Olarak Kullanılamayacağı/Yeni Takılan Soyadlarının Türk Dilinden Alınacağı – Davacının Almak İstediği Soyadının Yasa ve Tüzük Hükümlerine Aykırı Olduğu Gözetilmeden Davanın Kabulüne Karar Verilmesinin Doğru Görülmediği )

• YABANCI IRK VE ULUS İSİMLERİNİN SOYADI OLARAK KULLANILMASI ( 2525 S. K.’nun Md. 3 Hükmüne Göre Bunun Mümkün Olmadığı – Yeni Takılan Soyadlarının Türk Dilinden Alınacağı/Anılan Yasa ve Yasaya Göre Çıkarılan Tüzük Hükümlerinin Gözetilmesi Gerektiği/İsim ve Soyisim Tashihi )

• SOYADI KULLANIMI ( İsim ve Soyisim Tashihi – Yabancı Irk ve Millet İsimlerinin Soyadı Olarak Kullanılamayacağı/Yeni Takılan Soyadlarının Türk Dilinden Alınacağı – Davacının Almak İstediği Soyadının Yasa ve Tüzük Hükümlerine Aykırı Olduğu Gözetilmeden Davanın Kabulüne Karar Verilmesinin Doğru Görülmediği )

2525/m.3

ÖZET : Dava; isim ve soyisim tashihi istemine ilişkindir. 2525 Sayılı Soyadı Yasası’nın 3. maddesinde yabancı ırk ve millet isimlerinin soyadı olarak kullanılamayacağı belirtildikten sonra bu yasaya göre çıkartılmış bulunan 2891 Sayılı Soyadı Nizamnamesinin 7. maddesinde de yabancı ırk ve ulus adları soyadı olarak kullanılamaz, yine aynı Nizamnamenin 5. maddesinde de yeni takılan soyadları Türk dilinden alınır hükümlerine yer verilmiş olup, davacının almak istediği soyadının anılan Yasa ve Tüzüğün sözü edilen hükümlerine aykırı olduğu gözetilmeden, davanın kabulüne karar verilmiş olması doğru görülmemiştir.

DAVA : Taraflar arasındaki isim ve soyisim tashihi davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Diyarbakır 3. Asliye Hukuk Mahkemesi’nce davanın kabulüne dair verilen 28.10.2011 gün, 2011/485 E., 2011/1058 K. sayılı kararın incelenmesi davalı Nüfus Müdürlüğü tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 18. Hukuk Dairesi’nin 5.4.2012 gün, 2011/12222 E., 2012/3614 K. sayılı ilamı ile;

( … Davacı vekili dava dilekçesinde, yurtdışında yaşayan müvekkilinin nüfus kayıtlarında H. B. olan adının B. Z. B., Y. olan soyadının ise Y. S. olarak değiştirilmesini istemiş; mahkemece, davanın kabulüyle davacının ad ve soyadının istem gibi- değiştirilmesine karar verilmiştir.

Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı kanıtlarla yasal gerektirici nedenlere ve özellikle kanıtların takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre sair temyiz itirazları yerinde değildir.

Ancak;

2525 Sayılı Soyadı Yasası’nın 3. maddesinde yabancı ırk ve millet isimlerinin soyadı olarak kullanılamayacağı belirtildikten sonra bu yasaya göre çıkartılmış bulunan 2891 Sayılı Soyadı Nizamnamesinin 7. maddesinde de yabancı ırk ve ulus adları soyadı olarak kullanılamaz, yine aynı Nizamnamenin 5. maddesinde de yeni takılan soyadları Türk dilinden alınır hükümlerine yer verilmiş olup, davacının almak istediği soyadının anılan Yasa ve Tüzüğün sözü edilen hükümlerine aykırı olduğu gözetilmeden, S. olan soyadının Y. S. olarak değiştirilmesine karar verilmiş bulunması doğru görülmemiştir… ),

Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

H.G.K.’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

KARAR : Dava; isim ve soyisim tashihi istemine ilişkindir.

Davacı vekili; müvekkilin çifte vatandaşlığı bulunduğunu, adını B. Z. B. ve soyadının da Y. S. olarak İngiltere’de değiştirdiğini, İngiltere ve Türkiye’deki ad ve soyadı farklılığının ciddi anlamda karmaşa yarattığını ileri sürerek müvekkilin adının B. Z. B. ve soyadının da Y. S. olarak değiştirilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı temsilcisi; isim tashihi yönü ile kayıt engeli bulunmadığını, soyisim yönünden ülkemizde uygulanan kanunlar itibarı ile eş olan kadının soyadının erkeğe verilmesi uygun olmadığını bildirip bu yönden davanın reddine karar verilmesini istemiştir.

Mahkemece; herkesin bilindiği ve tanındığı isimle çağırılma hakkı olduğu gerekçesiyle davanın kabulüyle davacının H. B. olan isminin B. Z. B. olarak Y. olan soyisminin de Y. S. olarak tashihine karar verilmiştir.

Davalı temsilcisinin temyizi üzerine, Özel Dairece yukarda açıklanan sebeplerle karar bozulmuştur.

Yerel Mahkemece; önceki karardaki gerekçeler genişletilmek suretiyle direnme kararı verilmiş, direnme kararı davalı tarafından temyiz edilmiştir.

H.G.K. önüne gelen uyuşmazlık; davacının nüfus kaydında Y. olan soyadının Y. S. olarak değiştirilmesine yasal olanak bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır.

Bilindiği üzere; 2525 Sayılı Soyadı Kanunu’nun 3. maddesinde Rütbe ve memuriyet, aşiret ve yabancı ırk ve millet isimleriyle umumi edeplere uygun olmayan veya iğrenç ve gülünç olan soyadları kullanılamaz hükmü yer almaktadır.

Ayrıca; 2891 Sayılı Soyadı Nizamnamesi’nin 5. maddesinde Yeni takılan soyadları Türk dilinden alınır, 7. maddesinde de Yabancı ırk ve millet isimleri soyadı olarak kullanılamaz şeklinde düzenleme bulunmaktadır.

Diğer taraftan; 21.6.1934 gün ve 2525 Sayılı Soyadı Kanunu’nun 3. maddesinde yer alan ‘yabancı ırk ve millet isimleriyle’ ibaresinin, Anayasa’nın 10. maddesine aykırılığı savıyla iptali istemiyle Anayasa Mahkemesi’ne yapılan itiraz, Mahkemenin 17.3.2011 gün, 2009/47 E.- 2011/51 K. sayılı ilamı ile;

‘2525 Sayılı Kanunun 3. maddesinde yer alan itiraz konusu ibare ile yabancı ırk ve millet isimlerinin soyadı olarak kullanılamayacağı; 24.12.1934 günlü, Soyadı Nizamnamesi’nin 5. maddesinde yeni alınan soyadlarının Türk dilinden alınacağı kurala bağlanmıştır. Böylece yeni alınacak soyadlarının yabancı ırk ve millet ismi olmaması ve aynı zamanda Türk dilinden alınması zorunluluğu getirilmiştir.

İtiraz konusu kuralla ilgili Türkiye Büyük Millet Meclisi ihtisas komisyonları ve Genel Kurul tutanakları incelendiğinde ise kuralla, vatandaşlar arasında milli birlik ve bütünlüğün sağlanmasının amaçlandığı anlaşılmaktadır.

Anayasa’nın 10. maddesinde, Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir’ Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz. Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar. denilmiştir.

Anayasa’nın 10. maddesinde yer verilen eşitlik ilkesi hukuksal durumları aynı olanlar için söz konusudur. Bu ilke ile eylemli değil, hukuksal eşitlik öngörülmüştür. Eşitlik ilkesinin amacı, aynı durumda bulunan kişilerin yasalar karşısında aynı işleme bağlı tutulmalarını sağlamak, ayrım yapılmasını ve ayrıcalık tanınmasını önlemektir. Bu ilkeyle, aynı durumda bulunan kimi kişi ve topluluklara ayrı kurallar uygulanarak yasa karşısında eşitliğin ihlali yasaklanmıştır. Yasa önünde eşitlik, herkesin her yönden aynı kurallara bağlı tutulacağı anlamına gelmez. Durumlarındaki özellikler, kimi kişiler ya da topluluklar için değişik kuralları ve uygulamaları gerektirebilir. Aynı hukuksal durumlar aynı, ayrı hukuksal durumlar farklı kurallara bağlı tutulursa Anayasa’da öngörülen eşitlik ilkesi zedelenmez.

Bir kimsenin kimliğinin belirlenmesinde en önemli unsur olan soyadı, vazgeçilmez, devredilmez, feragat edilmez ve kişiye sıkı surette bağlı bir kişilik hakkıdır. Soyadı üzerindeki hak, mutlak haklardan olması sebebiyle herkese karşı ileri sürülebilmekte ve yasayla özel olarak korunmaktadır. Ayrıca soyadı kullanmak, yasakoyucu tarafından kişiye yüklenmiş bir yükümlülüktür. Nitekim 2525 Sayılı Kanunun 1. maddesindeki Her Türk öz adından başka soyadını da taşımağa mecburdur. kuralı ile bu yükümlülük açıkça belirtilmiştir.

Soyadının, bir kimsenin kimliğini belirleme işlevi yanında ailesini ve soyunu belirleme, kişiyi başka ailelerin bireylerinden ayırt etme ya da kişinin hangi kökene, topluluğa veya ulusa ait olduğunu belirleme işlevi de bulunmaktadır. Bu işlevleri sebebiyle yasa koyucu, nüfus kayıtlarının düzenli tutulması, resmi belgelerde karışıklığın önlenmesi, soyun belirlenmesi, ailenin korunması, ulusal birliğin sağlanması, dil ve dil kimliğinin korunması gibi sebeplerle soyadı kullanımını yasal düzenlemelerle kural altına almaktadır. Kamu yararı ve kamu düzeni gerekleri uyarınca soyadı kullanımına yapılan bu müdahalede, Anayasaya uygun olmak koşuluyla yasa koyucunun takdir hakkının bulunduğu açıktır.

Yasa koyucu kural ile birleştirici, bütünleştirici, çoğunluğun içinde azınlığın hak ve hürriyetlerinde ayrımcılık yapılmasını engelleyen, ulusal aidiyet ilkesi içinde anayasal birliktelik altında aynı topraklarda ve ortak atmosferde yaşayan vatandaşlar yönünden ulus kimliği ve dili altında toplanan bir dil kimliği anlayışı getirmiştir.

Ulus bütünlüğünün algılanabilmesi ve aynı iklimde yaşayan insanların tasa ve kıvanç ortaklığı, koruma, kollama, yardımlaşma duygularının devamlılığı ve birbirlerine karşı yabancılaşmalarının önlenmesi sebebiyle yasa koyucunun bu alana müdahale yetkisi, kamu yararı ve kamu düzeni niteliğini içermekte ve takdir yetkisi içinde kalmaktadır.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de soyadı kullanımı ile ilgili başvuruları, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 8. maddesinde yer alan özel hayatın ve aile hayatının korunması ilkesi kapsamında incelemiş ve kararlarında, nüfusun eksiksiz olarak kaydedilmesi, kişisel kimlik saptaması veya belli bir ismi taşıyanların belli bir aile ile bağlantılarının kurulabilmesi gibi kamu yararının gerekleri uyarınca soyadı değiştirme imkanına yasal sınırlamalar getirilebileceği; ulusal yasa koyucunun bu sınırlamaları da kendi devletiyle ilgili tarihi ve siyasal yapısına bağlı kalarak seçmesinde takdir hakkının bulunduğu belirtilmiştir.

Öte yandan kural, yeni alınacak soyadını yabancı ırk ve millet ismi olarak almak isteyen herkese ayrım gözetmeksizin uygulanmaktadır. Bu sebeple kuralın, Anayasa’nın eşitlik ilkesine aykırı bir yönü de bulunmamaktadır.

Açıklanan sebeplerle itiraz konusu kural, Anayasa’nın 10. maddesine aykırı değildir’

gerekçeleri ile reddedilmiştir.

Hal böyle olunca; tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere ve özellikle 21.6.1934 gün ve 2525 Sayılı Soyadı Kanunu’nun 3. maddesi ve 2891 Sayılı Soyadı Nizamnamesinin 5 ve 7. maddelerinin halen yürürlükte bulunan hükümleri gözetildiğinde, H.G.K.’nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu sebeple direnme kararı bozulmalıdır.

SONUÇ : Davalı Nüfus Müdürlüğü temsilcisinin temyiz itirazlarının kabulüyle direnme kararının Özel Dairenin bozma kararında açıklanan nedenlerden dolayı 6217 Sayılı Kanunun 30. maddesiyle 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen Geçici Madde 3 atfıyla uygulanmakta olan 1086 Sayılı H.U.M.K.’nun 429. Maddesi gereğince BOZULMASINA, istenmesi halinde temyiz peşin harcının yatırana iadesine, aynı kanunun 440/I maddesi uyarınca tebliğden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 10.07.2013 gününde yapılan görüşmede oybirliği ile karar verildi.

Benzer Yazılar:

Yorum yapın