Hizmet Tespiti Davası

Hizmet Tespiti Davası

avukat iş davası

T.C.

YARGITAY

HUKUK GENEL KURULU

E. 2013/21-165

K. 2013/1469

T. 9.10.2013

• HİZMET TESPİTİ DAVASI ( Taraflara Yüklenen Borç ve Tanınan Hakkın Sıra Numarası Altında Belirtildiği Açık İnfazda Şüphe ve Tereddüt Uyandırmayacak Biçimde Usulün Aradığı Niteliklere Haiz Kısa Karar ve Buna Uygun Gerekçeli Kararın Hüküm Kısmının Oluşturulması Gerektiği )

• HÜKÜM SONUCU ( Hizmet Tespiti Davası – Taraflara Yüklenen Borç ve Tanınan Hakkın Sıra Numarası Altında Belirtildiği Açık İnfazda Şüphe ve Tereddüt Uyandırmayacak Biçimde Usulün Aradığı Niteliklere Haiz Kısa Karar ve Buna Uygun Gerekçeli Kararın Hüküm Kısmının Oluşturulacağı )

• TARAFLARA YÜKLENEN BORÇ VE TANINAN HAKLAR ( Sıra Numarası Altında Belirtildiği Açık İnfazda Şüphe ve Tereddüt Uyandırmayacak Biçimde Usulün Aradığı Niteliklere Haiz Kısa Karar ve Buna Uygun Gerekçeli Kararın Hüküm Kısmının Oluşturulacağı – Hizmet Tespiti Davası )

6100/m.294

ÖZET : Dava, hizmet tespiti davasıdır. Usulün öngördüğü anlamda oluşturulmuş bir hüküm bulunmadığı gibi, direnme kararlarını denetleyen Hukuk Genel Kurulu tarafından incelenebilecek nitelikte teknik anlamda bir direnme hükmü de bulunmadığı her türlü duraksamadan uzaktır. Mahkemece yapılacak iş; dosya kapsamı dikkate alınarak taraflara yüklenen borç ve tanınan hakkın sıra numarası altında belirtildiği açık, infazda şüphe ve tereddüt uyandırmayacak biçimde usulün aradığı niteliklere haiz kısa karar ve buna uygun gerekçeli kararın hüküm kısmının oluşturulmasıdır. Mahkemenin, yukarıda ayrıntılarıyla açıklanan biçimde usulün öngördüğü niteliklere haiz bulunmayan kısa ve gerekçeli kararın hüküm kısmı usul ve yasaya uygun değildir.

DAVA : Taraflar arasındaki “hizmet tespiti” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ereğli ( Konya ) 1. Asliye Hukuk ( İş Mahkemesi sıfatıyla ) Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 20.04.2011 gün ve 2010/44 E- 2011/191 K. sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 21.Hukuk Dairesi’nin 28.11.2011 gün ve 2011/12476 E.-2011/11309 K. sayılı ilamı ile;

( … Dava sigortalılık başlangıcının 01.12.1983 tarihi olarak tespiti istemine ilişkindir.

Bir kimsenin sigortalı sayılabilmesi için sigortalı işe giriş bildirgesinin varlığı yeterli değildir. Aynı zamanda o kimsenin Yasa’nın belirlediği biçimde ( 506 sayılı Yasa’nın 2. maddesi ve 5510 sayılı Yasa’nın 4/a maddesi ) eylemli olarak çalışması da koşuldur. Bu yön 506 sayılı Yasa’nın 6. maddesi ile 5510 sayılı Yasa’nın 7/a maddesinde ve Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 1999/21-549-555, 2005/21-437-448 ve 2007/21-306-320 sayılı kararlarında da vurgulanmıştır. Bu bakımdan davacının işyerinde eylemli olarak çalışıp çalışmadığının yöntemince araştırılması gerektiği ortadadır.

Dosya içeriğinden, davacının E. K. adına tescilli iş yerinde 01.12.1983 tarihinde işe girdiğini gösterir giriş bildirgesinin usulüne uygun olarak Kurum’a intikal ettirildiği, giriş bildirgesinin verildiği iş yerinden davacının çalışmasının Kuruma bildirilmediği anlaşılmaktadır.

Bu tür davalar yalnızca bir günlük çalışmanın tespitinden ibaret olarak görülmemeli, bir günlük çalışmanın kabulü ile saptanacak sigortalılık başlangıcının sigortalıya sağlayacağı sigortalılık süresi ile birlikte kazandıracağı haklar dikkate alınmalı ve giriş bildirgesi ile birlikte eylemli çalışmanın bulunup bulunmadığı özellikle belirlenmeli, buna göre dönem bordrosunda yer alan ve davacının talep ettiği tarihte çalışması mevcut tanıklar ile gerektiğinde komşu işyerleri çalışanları olduğu kayıtlarla ya da emniyet yolu ile yaptırılacak araştırma ile belirlenen kimselerin beyanlarına başvurulmalı, sonucuna göre karar verilmelidir.

Somut olayda; iş yerinden Kuruma verilen ve dosyaya eklenen dönem bordroları bulunduğu halde giriş bildirgesinin verildiği tarihte davacı ile birlikte çalışması bulunan bordro tanığı ya da komşu iş yeri tanığı dinlenmeden sonuca gidildiği görülmüştür.

Yapılacak iş; davacının çalışması ile igili işe giriş bildirgesinin verildiği iş yerinden bildirge dönemine ait bordrodan ,bordro tanığı ,bordro tanıkların bulunamadığının ya da ulaşılamadığının anlaşılması halinde Belediyeden ve Vergi Dairesinden bu iş yerlerinin kayıtlarını getirip komşu ve yakınlıklarını tespit etmek, sonrasında bu işyerlerinde çalıştığı tespit edilen kayıtlı komşu işyeri çalışanlarının kayıtları SGK’dan getirtilerek çalışmanın niteliği ile gerçek bir çalışma olup olmadığı yönünde yöntemince beyanlarını almak, çalışma olgusunu somut ve inandırıcı bilgilere dayalı şekilde 506 sayılı Yasanın 2, 6, 9 ve 79/8. maddeleri gereğince kanıtladıktan sonra sonucuna göre karar vermekten ibarettir.

Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular göz önünde tutulmaksızın eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir… ),

Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

KARAR : Mahkeme kararlarında nelerin yazılacağı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 297. maddesinde belirtilmiştir. Anılan madde uyarınca hüküm sonucu kısmında gerekçeye ait her hangi bir söz tekrar edilmeksizin isteklerin her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların sıra numarası altında açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gerekir.

HMK’nun 294.maddesinin 3.fıkrasında ise “Hükmün tefhimi herhalde hüküm sonucunun duruşma tutanağına geçirilerek okunması suretiyle olur” hükmüne yer verilmiştir.

Ayrıca, bozma kararı ile ilk hüküm hayatiyetini yitirdiğinden ona atıf suretiyle hüküm tesisinin yukarıda açıklanan kurallara uygun düşmeyeceği de aşikardır.

Nitekim Yargıtay’ın yerleşmiş görüşü de bu yöndedir ( Hukuk Genel Kurulu’nun 19.06.1991 gün 323-391 sayılı; 10.09.1991 gün 281-415 sayılı; 25.09.1991 gün 355-440 sayılı; 05.12.2007 gün 981-936 sayılı; 23.01.2008 gün 29-4 sayılı; 05.10.2011 gün 607-604 kararları ).

Somut olaya gelince; mahkemece aslolan kısa kararda yukarıda açıklanan mevzuata uygun hüküm fıkrası oluşturulmamış “… 1-Bozmadan önceki yargılama aşamasında dosyada yapılması mümkün olan tüm araştırmalar yapılmış olup, başkaca herhangi bir kayda ulaşılamadığından ve SGK’dan gelen kayıtlara göre de davacı M. T.’nun, müteahhit E. K.’ın yanında 01.12.1983 tarihinde 15146406 sigorta sicil numarası ile işe girişinin bildirildiği ve herhangi bir bordro, yapılan işe ilişkin herhangi bir kurumdan mevcut kayda rastlanmadığı, yapılan işin baraj inşaatı olup, aradan geçen zaman içerisinde mevcut herhangi bir belgenin bulunmadığının ilgili kurumlara yazılan yazı cevabı ile bildirildiği, yapılan işin niteliği itibariyle komşu işyerlerine ilişkin kayda ulaşılmanın bu şekilde mümkün olmadığı, SGK kayıtlarının resmi kayıt olup, aksinin ancak yine kurum tarafından ve resmi belge ile ispatının mümkün olduğu ve bunun davalı kurum tarafından ispat edilemediği sabit olduğundan ve davacı vekilinin 20.04.2011 tarihli celsedeki ıslah beyanı ile davasının, müvekkilinin 01.12.1983 tarihinde sigortalı olarak E. K. yanında 1 günlük çalışmasının tespitine yönelik olduğu sabit olduğundan; Yargıtay 21. Hukuk Dairesinin 28.11.2011 tarih ve 2011/12476-2011/11309 E-K. sayılı bozma ilamına UYULMAMASINA ve mahkememizin 20.04.2011 tarih ve 2010/44-2011/191 E-K. sayılı önceki ilamında aynen DİRENİLMESİNE” denilerek gerekçeli kararın hükmü oluşturulmuştur.

Bu durumda, yukarıda açıklanan ilkeler çerçevesinde usulün öngördüğü anlamda oluşturulmuş bir hüküm bulunmadığı gibi, direnme kararlarını denetleyen Hukuk Genel Kurulu tarafından incelenebilecek nitelikte teknik anlamda bir direnme hükmü de bulunmadığı her türlü duraksamadan uzaktır.

Şu durumda mahkemece yapılacak iş; dosya kapsamı dikkate alınarak taraflara yüklenen borç ve tanınan hakkın sıra numarası altında belirtildiği açık, infazda şüphe ve tereddüt uyandırmayacak biçimde usulün aradığı niteliklere haiz kısa karar ve buna uygun gerekçeli kararın hüküm kısmının oluşturulmasıdır.

Mahkemenin, yukarıda ayrıntılarıyla açıklanan biçimde usulün öngördüğü niteliklere haiz bulunmayan kısa ve gerekçeli kararın hüküm kısmı usul ve yasaya uygun değildir.

Direnme kararının bu değişik nedenle bozulması gerekir.

SONUÇ : Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarıda gösterilen değişik nedenden dolayı 6217 sayılı Kanunun 30.maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı H.U.M.K.’nun 429.maddesi gereğince bozulmasına, bozma nedenine göre sair temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, 5521 sayılı Kanunun 8/ son maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 09.10.2013 gününde oybirliği ile karar verildi.

Benzer Yazılar:

Yorum yapın