Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Kararı

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Kararı

EFROSİNİ YORGİYADİS / TÜRKİYE DAVASI

48057/99

Strazburg

19 EKİM 2004

USULİ İŞLEMLER

Dava, Efrosini Yorgiyadis ( “başvuran” ) isimli bir Türk vatandaşı tarafından AİHS’nin 34. maddesi uyarınca Avrupa İnsan Haklan Komisyonu’na (“Komisyon”), 5 Nisan 1999 tarihinde Türkiye aleyhine 48057/99 no ile yapılan başvurudan kaynaklanmaktadır.

Mahkeme, 28 Ocak 2003 tarihinde başvurunun kısmi kabul edilemez olduğuna ve yargılamanın uzunluğu hakkındaki şikayetin Hükümet’e bildirilmesine karar vermiştir. Ayrıca Sözleşmenin 29/3 maddesi uyarınca esasların kabul edilebilirlikle birlikte incelenmesine karar vermiştir.

OLAYLAR

Efrosini Yorgiyadis isimli başvuran 1964 doğumlu olup İstanbul’da yaşamaktadır. Semiramis Gradlekova 25 Ekim 1982 tarihinde noter huzurunda Sözleşme imzalayarak başvuranı evlatlık edinmiştir. Semiramis Gradlekova 18 Kasım 1982 tarihinde vefat etmiştir. Başvuran, merhumun tek yasal mirasçısıdır.

Hazine 17 Mayıs 1983 tarihinde Şişli Asliye Hukuk Mahkemesi’ne sözkonusu Sözleşmenin iptali için dava açmıştır. Hazine. Sözleşmenin gerekli şartları karşılamadığını ve dolayısıyla evlatlık için geçerli bir Sözleşme olmadığını ileri sürmüştür. Gradlekova’nm mal varlığının devlete transfer edilmesini istemişlerdir.

Savcı 3 Ağustos 1983 tarihinde Bakırköy Ağır Ceza Mahkemesi’ne başvuran ve dört kişi aleyhinde iddianame hazırlamış ve sahtecilik ve dolandırıcılıkla suçlamıştır.

El yazısı uzmanları 10 Ekim 1983 tarihinde Sözleşmedeki imzanın Semiramis Gradlekova’ya ait olduğunu belirten bir rapor hazırlamışlardır. Başvuran raporu Şişli Asliye Hukuk Mahkemesi’ne sunmuştur. Mahkeme başka uzmanların da konu hakkındaki görüşlerini istemiştir. Sözkonusu uzmanlar da 27 Kasım 1985 talihinde ilk rapordaki bulguları onaylamıştır.

Şişli Asliye Hukuk Mahkemesi, kontratın evlatlık edinme hakkında bütün gerekleri karşıladığın! belirterek Hazine’nin iddialarını reddetmiştir.

Hazine karara itiraz etmiştir. Yargıtay, 20 Aralık 1987 tarihinde Şişli İlk Derece Mahkemesi’nin kararını bozmuştur. İlk Derece Mahkemesi’nin Bakırköy Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki dava sonuçlanana kadar erteleme kararı vermiş olması gerektiği görüşündedir. Başvuran, karar düzeltme için Yargıtay’a başvurmuştur. Yargıtay 17 Ekim 1988 tarihinde bu talebi reddetmiştir.

Şişli Asliye Hukuk Mahkemesi, 21 Nisan 1989 tarihinde Yargıtay kararına uyulmaması yönünde karar almıştır. Hazine’nin, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’na başvurması üzerine sözkonusu Kurul 21 Şubat 1990 tarihinde Şişli Asliye Hukuk Mahkemesi’nin kararını bozmuştur.

Bakırköy Ağır Ceza Mahkemesi’nin talebi üzerine 4 Şubat 1991 tarihinde Adli Tıp Enstitüsü tarafından hazırlanan raporda kontratdaki imzanın Semiramis Gradlekova’ya ait olduğu belirtilmiştir.

Ancak Adli Tıp Enstitüsü daha sonra hazırladığı bir raporda 4 Şubat 1991 tarihli raporunun, iki imzanın karşılaştırılmasına dayalı olduğunu ve daha başka belgeler üzerindeki imzalarla karşılaştırıldığında imzanın Semiramis Gradfekova’ya ait olmadığının ortaya çıktığını belirtmiştir.

Adli Tıp Enstitüsü’nden 5 uzmanın 13 Mayıs 1992 tarihinde hazırladığı bir rapora göre imza Semiramis Gradlekova’ya ait değildir.

Başvuran başka bir grup uzmanın görüşünü talep etmiştir. 20 Mayıs 1993 tarihinde uzmanlar ve iki profesör tarafından hazırlanan rapora göre imza Semiramis Gradlekova’ya aittir.

Bakırköy Ağır Ceza Mahkemesi 16 Temmuz 1993 tarihinde Adli Tıp Enstitüsü’nün imzanın Semiramis Gradlekova’ya ait olup olmadığının saptanmasını istemiştir. Adli Tıp Enstitüsü’nden yedi uzman 10 Ağustos 1993 tarihinde imzanın ilgili kişiye ait olduğunu belirtmişlerdir. Bu uzmanların beşi 13 Mayıs 1992 tarihli rapora da imza atmıştır.

Bakırköy Ağır Ceza Mahkemesi 6 Eylül 1993 tarihinde zaman aşımına uğradığı için başvuran ve diğer sanıklar aleyhindeki davanın kapanmasına karar vermiştir. Mahkeme ayrıca Adli Tıp Enstitüsü’nün 13 Mayıs 1992 ve 10 Ağustos 1993 tarihli iki raporun karşıt olmasına dayanarak, her iki rapora da imza atan beş uzman hakkında cezai işlem başlatılmasına karar vermiştir.

Başvuran, Bakırköy Ağır Ceza Mahkemesi’nin kararma itiraz etmiştir. 7 Haziran 1994 tarihinde Yargıtay başvuranın talebini reddetmiştir.

Şişli Asliye Hukuk Mahkemesi 15 Aralık 1994 tarihinde Hazine’nin sahtecilik iddiasını kanıtlayamadığını ileri sürerek, iddiayı reddetmiştir. Hazine itiraz etmiştir. Yargıtay, 20 Nisan 1995 tarihinde Şişli Asliye Hukuk Mahkemesi’nin kararını bozmuştur.

Şişü Asliye Hukuk Mahkemesi Yargıtay’ın kararına uymama kararı almıştır. Hazine, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’na başvurmuştur. Sözkonusu Kurul ise 12 Mart 1997 tarihinde Şişli Asliye Hukuk Mahkemesi’nin kararını bozmuştur.

Şişli Asliye Hukuk Mahkemesi 9 Aralık 1997 tarihinde Yargıtay’ın kararına uyma kararı almıştır. 7 Mayıs 1998 tarihinde Yargıtay kararı onamıştır.

Yargıtay, 15 Kasım 1998 tarihinde başvuranın karar düzeltme talebini reddetmiştir.

HUKUK

1- SÖZLEŞME’NİN 6/1 MADDESİNİN İHLAL EDİLDİĞİ İDDİASI

Başvuran, yargılamanın uzunluğunun Sözleşme’nin 6/1 maddesindeki “makul süre” kuralına aykırı olduğunu ileri sürmüştür. Hükümet, bu iddiaya itiraz etmiştir.

A Süre Faktörü

Dava işlemleri 17 Mayıs 1983 tarihinde başlamış ve 15 Kasım 1998 tarihinde sona ermiştir. Dolayısıyla dava 15 yıl altı ay sürmüştür. 3 Ağustos 1983 tarihinde başlayan cezai işlemler ve Yargıtay’ın 7 Haziran 1994 tarihinde başvuranın talebini reddetmesi Sözleşmenin 6. maddesi bağlamında farklı bir şikayetin konusu olamaz. Ancak, yargılamanın uzunluğunu dikkate alarak Mahkeme, davayı makul süre kuralına uyumu açısından değerlendirecektir.

Dahası, Mahkeme sadece Türkiye’nin bireysel başvuru hakkını kabul ettiği 28 Ocak 1987 tarihinden sonra geçen onbir yıl on aylık süreyi incelemeye yetkilidir. Ancak Mahkeme yine de davanın ilgili tarihte hangi aşamada olduğunu değerlendirmek zorundadır. İlgili tarihte dava başladığından beri dört yıl geçmişti.

B. Kabul Edilebilirlik

Mahkeme, Sözleşme’nin 35/3 maddesinin anlamı dahilinde başvurunun geri kalan kısmının temelden yoksun olduğu görüşünde değildir. Herhangi bir sebeple kabul edilemez değildir ve dolayısıyla kabul edilebilir olduğu ilan edilmelidir.

C. Esaslar

Mahkeme yargılamanın uzunluğunun davanın kendi şartları içinde ve içtihatları ile belirlenen kriterler temelinde ve başvuranla ilgili otoritelerin tutumlarının dikkate alınarak değerlendirilmesi gerektiğini belirtmiştir.

1. Davanın Karmaşıklığı

Hükümet, birçok uzmanın imzanın gerçekliğini doğrulamak için görevlendirilmesi gerektiğini hatırlatarak davanın karmaşık olduğunu belirtmiştir. Birbiri ile çelişen raporlar hazırlandığı için ulusal mahkemeler daha fazla kanıt istemişlerdir.

Başvuran, Hükümet’in iddiasına itiraz etmiştir.

Mahkeme, yargılamanın uzunluğunun sadece davanın karmaşıklığına bağlayamayacağı görüşündedir.

2.. Başvuranın Tutumu

Hükümet, başvuranın dilekçe hakkını kullanma hakkı olduğunu belirterek bunun yanısıra beş ayrı durumda dilekçe sunmak suretiyle davanın uzamasına yol açtığını tartışmıştır.

Başvuran bu iddiaya itiraz etmiş ve Hazine’nin de hukuk mahkemesinin kararlarına dört kere itiraz ettiğini belirtmiştir. Mahkeme başvuranın haklarını kullandığı için suçlanamayacağını, bunu istismar ettiğini gösterecek bir durumun varolmadığını ve mahkemenin zamanını boşa harcamasına yo! açmadığını belirtmiştir.

3. Yetkililerin Tutumu

Hükümet, idareye ve yargı mercilerine bağlanabilecek herhangi bir gecikme yaşanmadığını ileri sürmüştür. Toplam yirmiyedi duruşma yapıldığını ve duruşmalar arasındaki en uzun aralığın üç ay olduğunu belirtmiştir. Şişli İlk Derece Mahkemesi beş, Yargıtay altı, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu ise toplam dört karar vermiştir. Hukuki ve cezai işlemler sırasında onbeş yılda toplam onbeş karar verilmiştir. Ayrıca üst mahkemeler hukuk mahkemesinin, ceza davası sonuçlanan kadar erteleme kararı alması talebinde bulunmuşlardır.

Başvuran, ceza davasının on yıl dokuz ay ve hukuk davasının on beş yıl sürdüğünü, yaşam süresinin atmış olduğu bir ülkede bu sürenin makul olmadığını ileri sürmüştür.

Mahkeme, Yargıtay’ın 20 Aralık 1987 tarihli ceza davası sonuçlanana kadar hukuk davasının ertelenmesi kararının suçlanamayacağını düşünmektedir. Şişli İlk Derece Mahkemesi, ceza davasının sonuçlandığı 7 Haziran 1994 tarihine kadar beklemek zorundaydı ve ceza davası süre aşımına uğradığı için kapanmıştı. Ceza davası, uzmanların birbirine karşıt bulguları yüzünden uzamıştı ve Mahkeme, hukuk davasının uzunluğunun ceza davasının uzun sürmesine bağlanılabileceği görüşündedir.

Mahkeme ayrıca, ceza mahkemelerinin kontrattaki imzanın doğruluğu hakkında sonuca varamamasına bağlı olarak hukuk mahkemesinin bu konuyu yeniden ele almak zorunda kaldığını belirtmiştir. Şişli İlk Derece Mahkemesi’nin yenilenen davadaki kararı ile Yargıtay’ın son kararı arasında dört yıllık bir süre olduğu dikkate alınmalıdır. Dolayısıyla Mahkeme, davanın makul bir süre içinde tamamlanmadığı sonucuna varmıştır.

Bu nedenle, Sözleşme’nin 6/1 maddesinin ihlal edildiği sonucuna varmıştır.

II. SÖZLEŞMENİN 41. MADDESİNİN UYGULANMASI

A. Tazminat

Başvuran, sözkonusu mülkün değeri ve ödediği vergiler için maddi tazminat başlığı altında 13,122,407.38 ABD Dolan, manevi tazminat başlığı altında ise 200,000 ABD Doları talep etmiştir.

Hükümet, başvuranın mülkünden faydalanma hakkının ihlal edildiği iddiasının Mahkeme’nin 28 Ocak 2003 tarihli kararı ile kabul edilemez bulunduğunu, maddi tazminat talebinin yargılamanın uzunluğu ile bağlantılı olmadığını tartışmış manevi tazminat talebinin ise temelden yoksun olduğunu ve abartılı olduğunu savunmuştur.

Mahkeme, sadece yargılamanın uzunluğu bağlamındaki ihlal bulgusu ile bağlantılı olarak tazminata hükmedebileceğim tekrarlamıştır. Sözleşmenin 6. maddesinin ihlali ve maddi tazminat talebi arasında nedensel bir bağ gösterilmemiştir. Dolayısıyla başvuranın maddi tazminat talebini reddetmiş ancak manevi tazminat başlığı altındaki talep ile ilgili olarak başvuranın yargılamanın uzunluğu bağlamında stres ve endişe yaşadığını belirtmiş ve hakkaniyete uygun bir değerlendirme yaparak ve içtihatlarına bağlı kalarak toplam 7,500 Euro ödenmesine karar vermiştir.

B. Mahkeme Masrafları

Başvuran ulusal mahkemelerde yapılan masraflar için 2,059,260 ABD Doları Sözleşme organları huzurundaki dava için ise 686,420 ABD Doları talep etmiştir.

Hükümet, başvuranın iddialarını reddetmiştir. Hükümet bu başlık altında ödenecek tazminatın ulusal mahkemelerde yapılan harcamaları kapsayamayacağını belirtmiş ve sadece belgelerle ispatlanan harcamalar için ödeme yapılabileceğini savunmuştur.

Mahkeme’nin içtihatlarına göre başvuranın sadece gerekli olduğu için yapılan harcamalarının ve makul talepleri için ödeme yapılacaktır. Mahkeme, içtihatlarındaki kurallara uygun olarak ve dava dosyasındaki bilgilere dayanarak 2,500 Euro ödenmesini uygun bulmuştur.

C. Gecikme Faizi

Mahkeme Avrupa Merkez Bankası’nın uyguladığı faiz oranına üç puan eklemek suretiyle elde edilecek oranın gecikme faiz oranı olarak benimsenmesine karar vermiştir.

BU NEDENLERDEN DOLAYI MAHKEME OYBİRLİĞİYLE

1. Başvuru ile ilgili geri kalan şikayetlerin kabul edilebilir olduğuna;

2. Sözleşmenin 6/1 maddesinin ihlal edildiğine;

3. a)Sorumlu Devlet’in Sözleşme’nin 44/2 maddesi uyarınca aşağıdaki meblağlar! Kararın kesinleştiği tarihten itibaren üç ay içinde başvurana ödeme günündeki kur üzerinden Türk Lirası’na çevrilerek ödemesine;

i) Manevi tazminat başlığı altında 7,500 Euro;

ii) Mahkeme masrafları için 2,500 Euro;

iii) Yukarıdaki miktarlara yansıtılabilecek vergilerin muaf tutulmasına;

b) Üç aylık sürenin aşılmasından ödeme gününe kadar geçen süre için yukarıdaki meblağlara Avrupa Merkez Bankası’nın uyguladığı faiz oranına üç puan eklemek suretiyle elde edilecek oranın gecikme faiz oranı olarak uygulanmasına ;

7. Başvuranın diğer adil tazmin taleplerinin reddine

KARAR VERMİŞTİR.

Karar İngilizce çıkmıştır ve Mahkeme İç Tüzüğü’nün 77. maddesinin 2. ve 3. paragrafları uyarınca 19 Ekim 2004 tarihinde yazılı olarak tebliğ edilmiştir.

Benzer Yazılar:

Yorum yapın