Katılma Alacağı Davası

Katılma Alacağı Davası

T.C.

YARGITAY

8. HUKUK DAİRESİ

E. 2012/5106

K. 2012/6952

T. 10.7.2012

• ZİYNET EŞYALARININ AYNEN OLMADIĞI TAKDİRDE BEDELİNİN İADESİ (Mal Rejiminin Tasfiyesinden Kaynaklanan Katılma Alacağı Davası – Trafik Tescil Belgesi ve Alıma İlişkin Tüm Belgelerin Getirtilmesi Gerektiği)

• MAL REJİMİNİN TASFİYESİNDEN KAYNAKLANAN KATILMA ALACAĞI DAVASI (Trafik Tescil Belgesi ve Alıma İlişkin Tüm Belgelerin Getirtilmesi Gerektiği – Ziynet Eşyalarının Aynen Olmadığı Takdirde Bedelinin İadesi)

• KATILMA ALACAĞI DAVASI (Ziynet Eşyalarının Aynen Olmadığı Takdirde Bedelinin İadesi/Mal Rejiminin Tasfiyesinden Kaynaklanan Katılma Alacağı Davası – Trafik Tescil Belgesi ve Alıma İlişkin Tüm Belgelerin Getirtilmesi Gerektiği)

• GEREKÇELİ KARAR (Ortada Denetlenebilecek Gerekçeli Bir Karar Olmadığına Göre Mahkemece Yapılacak İş Gerekçelerini Açıkça Kaleme Aldığı Anlaşılabilir ve Denetlenebilir Nitelikte Bir Hüküm Kurmak Gerektiği – Katılma Alacağı Davası)

2709/m.141/3

6100/m.27,297

1086/m.381,388,389

ÖZET : Dava, ziynet eşyalarının aynen olmadığı takdirde bedelinin iadesi ve mal rejiminin tasfiyesinden kaynaklanan katılma alacağı davasıdır. Temyize konu dava dosyasında mahkemece tarafların iddiası ve savunması dışında herhangi bir söz, açıklama veya değerlendirme kısaca herhangi bir gerekçe bulunmamaktadır. Bu bakımdan ortada denetlenebilecek gerekçeli bir karar olmadığına göre mahkemece yapılacak iş; gerekçelerini açıkça kaleme aldığı anlaşılabilir ve denetlenebilir nitelikte bir hüküm kurmak olmalıdır. Bu hüküm kurulurken davacının gerek ziynetlerle ilgili aynen iade ve olmazsa bedel, gerekse araçlarla ilgili katılma alacağı isteği bakımından taraf delillerinin eksiksiz olarak toplanması, dava konusu araca ilişkin alım tarihi, ne şekilde edinildiğinin belirlenmesi bakımından trafik tescil belgesi ve alıma ilişkin tüm belgelerin getirtilmesi, talebin niteliği bakımından toplanan tüm deliller iddia ve savunma doğrultusunda birlikte değerlendirilmesi gerektiği de gözden kaçırılmamalıdır.

DAVA : N. B. ile Z. B. aralarındaki alacak davasının kabulüne dair İznik Asliye Hukuk Mahkemesinden verilen 16.02.2012 gün ve 289/45 sayılı hükmün duruşma yapılması suretiyle Yargıtay’ca incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmiştir. Dosya incelenerek işin duruşmaya tabi olduğu anlaşılmış ve duruşma için 10.07.2012 Salı günü tayin edilerek taraflara çağrı kağıdı gönderilmişti. Duruşma günü taraflardan kimse gelmediğinden evrak üzerinde inceleme yapılmasına karar verilerek dosya incelendi gereği düşünüldü:

KARAR : Davacı N. B. vekili tarafından davalı Z. B. aleyhine açılan ziynet eşyalarının aynen olmadığı takdirde bedelinin iadesi ve mal rejiminin tasfiyesinden kaynaklanan katılma alacağı davasının kabulü ile, 17.720 TL’nin dava tarihinden (ıslah edilen kısım için ıslah tarihinden) itibaren işleyen yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesi üzerine; hüküm, davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Hemen belirtmek gerekir ki; 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 388/1-3. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 297/1-c. maddesi, bir mahkeme hükmünün kapsamının ne şekilde olması gerektiğini açıklamıştır. Mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 388. maddesinde:

“Karar aşağıdaki hususları kapsar:

1- Kararı veren mahkeme ile hakim veya hakimlerin ve tutanak katibinin ad ve soyadları ve sicil numaraları, mahkeme çeşitli sıfatlarla görev yapıyorsa kararın hangi sıfatla verildiği,

2- Tarafların ve davaya katılanların kimlikleri ile varsa kanuni temsilci ve vekillerinin ad ve soyadları ile adresleri,

3- İki tarafın iddia ve savunmalarının özeti, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususlar, ihtilaflı konular hakkında toplanan deliller, delillerin tartışması ret ve üstün tutma sebepleri, sabit görülen vakıalarda bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebep,

4- Hüküm sonucu ile varsa kanun yolu ve süresi,

5- Kararın verildiği tarih ve hakim veya hakimlerin ve tutanak katibinin imzaları,

Hüküm sonucu kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, istek sonuçlarından her biri hakkında verilen hükümle taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, mümkünse sıra numarası altında birer birer, açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir.” hükmü yer almaktadır.

01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “Hükmün Kapsamı” başlıklı 297. maddesinde de:

“(1) Hüküm “Türk Milleti Adına” verilir ve bu ibareden sonra aşağıdaki hususları kapsar:

a)-Hükmü veren mahkeme ile hakim veya hakimlerin ve zabıt katibinin ad ve soyadları ile sicil numaraları, mahkeme çeşitli sıfatlarla görev yapıyorsa hükmün hangi sıfatla verildiğini.

b)- Tarafların ve davaya katılanların kimlikleri ile Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası, varsa kanuni temsilci ve vekillerinin ad ve soyadları ile adreslerini.

c)-Tarafların iddia ve savunmalarının özetini, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delilleri, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesini, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebepleri.

ç)- Hüküm sonucu, yargılama giderleri ile taraflardan alınan avansın harcanmayan kısmının iadesi, varsa kanun yolları ve süresini.

d)- Hükmün verildiği tarih ve hakim veya hakimlerin ve zabıt katibinin imzalarını.

e)- Gerekçeli kararın yazıldığı tarihi.

(2) Hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir.” Düzenlemesi getirilmiştir.

Buna göre bir mahkeme hükmünde, tarafların iddia ve savunmalarının özetinin, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususların, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delillerin, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesinin, sabit görülen vakıalarla, bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebeplerin birer birer, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde hükümde gösterilmesi gereklidir. Bu kısım, hükmün gerekçe bölümüdür. Gerekçe, hakimin (mahkemenin) tespit etmiş olduğu maddi vakıalar ile hüküm fıkrası arasında bir köprü görevi yapar. Gerekçe bölümünde hükmün dayandığı hukuki esaslar açıklanır. Hakim, tarafların kendisine sundukları maddi vakıaların hukuki niteliğini (hukuk sebepleri) kendiliğinden (re’sen) araştırıp bularak hükmünü dayandırdığı hukuk kurallarını ve bunun nedenlerini gerekçede açıklar.

Hakim, gerekçe sayesinde verdiği hükmün doğru olup olmadığını, yani kendini denetler. Üst mahkeme de, bir hükmün hukuka uygun olup olmadığını ancak gerekçe sayesinde denetleyebilir. Taraflar da ancak gerekçe sayesinde haklı olup olmadıklarını daha iyi anlayabilirler. Bir hüküm, ne kadar haklı olursa olsun, gerekçesiz ise tarafları doyurmaz (Kuru, Baki/ Arslan, Ramazan/ Yılmaz, Ejder; Medeni Usul Hukuku Ders Kitabı 6100 sayılı HMK’na Göre Yeniden Yazılmış, 22 Baskı, Ankara 2011, s.472). Anayasa’nın 141. maddesi gereğince bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olması gereklidir. Gerekçenin önemi Anayasal olarak hükme bağlanmakla gösterilmiş olup gerekçe ve hüküm birbirine sıkı sıkıya bağlıdır.

Yasanın aradığı anlamda oluşturulacak kararların hüküm fıkralarının açık, anlaşılır, çelişkisiz, uygulanabilir olmasının gerekliliği kadar; kararın gerekçesinin de, sonucu ile tam bir uyum içinde, o davaya konu maddi olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyacak; kısaca, maddi olgular ile hüküm arasındaki mantıksal bağlantıyı gösterecek nitelikte olması gerekir. Zira tarafların o dava yönünden, hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri ve Yargıtay’ın hukuka uygunluk denetimini yapabilmesi için, ortada, usulüne uygun şekilde oluşturulmuş; hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini ayrıntılarıyla gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıktaki bir gerekçe bölümünün ve buna uyumlu hüküm fıkralarının bulunması zorunludur.

Az yukarıda vurgulanan hususlar, Hukuk Genel Kurulu’nun 19.6.1991 gün ve E:323, K:391;10.9.1991 gün ve E:281, K:415; 25.9.1991 gün E:355, K:440; 19.04.2006 gün ve E:2006/4-142, K:229; 05.12.2007 gün ve E:2007/3-981, K:936; 23.01.2008 gün ve E:2008/14-29, K:4; 19.03.2008 gün ve E:2008/15-278, K:254; 18.06.2008 gün ve E:2008/3-462, K:432; 21.10.2009 gün ve E:2009/9-397, K:453; 24.02.2010 gün ve E:2010/1-86, K:108; 28.04.2010 gün ve E:2010/11-195, K:238; 22.06.2011 gün ve E:2011/11-344, K:436 sayılı kararlarında da, benimsenmiştir.

Nitekim, 07.06.1976 gün ve 3/4-3 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararının gerekçesinde yeralan “Gerekçenin ilgili bilgi ve belgelerin isabetle takdir edildiğini gösterir biçimde geçerli ve yasal olması aranmalıdır. Gerekçenin bu niteliği yasa koyucunun amacına uygun olduğu gibi, kararı aydınlatmak, keyfiliği önlemek ve tarafları tatmin etmek niteliği de tartışma götürmez bir gerçektir.” şeklindeki açıklama ile de aynı ilkeye, vurgu yapılmıştır.

Bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olarak yazılması gerektiğini öngören Anayasanın 141/3. maddesi ve ona koşut bir düzenleme içeren 6100 sayılı HMK.nun 297. (Mülga HUMK.nun 388.) maddesi, işte bu amacı gerçekleştirmeye yöneliktir. Yine HMK.nun 27. maddesinin (HUMK.nun 73.m) 2. bendi “c” bölümünde de hukuki dinlenilme hakkının “Mahkemenin, açıklamaları dikkate alarak değerlendirmesini ve kararların somut ve açık olarak gerekçelendirilmesini” de içerdiği açıklanarak bu husus vurgulanmıştır.

Öte yandan, mahkeme kararlarının taraflar, bazen de ilgili olabilecekleri başka hukuki ihtilaflar yönünden etkili ve bağlayıcı kabul edilebilmeleri, başka bir dava yönünden kesin hüküm, kesin veya güçlü delil oluşturup oluşturamayacağı gibi hukuksal değerlendirmeler de bu kararların yukarıda açıklanan nitelikte bir gerekçeyi içermesiyle mümkündür.

Temyize konu dava dosyasında mahkemece tarafların iddiası ve savunması dışında herhangi bir söz, açıklama veya değerlendirme kısaca herhangi bir gerekçe bulunmamaktadır. Bu bakımdan ortada denetlenebilecek gerekçeli bir karar olmadığına göre mahkemece yapılacak iş; özellikle Anayasanın 141/3. maddesi ve ona koşut bir düzenleme içeren 6100 sayılı HMK.nun 297. (Mülga HUMK.nun 381, 388 ve 389.) ve 27.maddeleri de gözetilerek gerekçelerini açıkça kaleme aldığı anlaşılabilir ve denetlenebilir nitelikte bir hüküm kurmak olmalıdır. Bu hüküm kurulurken davacının gerek ziynetlerle ilgili aynen iade ve olmazsa bedel, gerekse araçlarla ilgili katılma alacağı isteği bakımından taraf delillerinin eksiksiz olarak toplanması, dava konusu araca ilişkin alım tarihi, ne şekilde edinildiğinin belirlenmesi bakımından trafik tescil belgesi ve alıma ilişkin tüm belgelerin getirtilmesi, talebin niteliği bakımından toplanan tüm deliller iddia ve savunma doğrultusunda birlikte değerlendirilmesi gerektiği de gözden kaçırılmamalıdır. Açıklanan yasal düzenlemeler ve ilkeler dikkate alınmadan yazılı şekilde hüküm kurulmuş bulunması usul ve kanuna aykırıdır.

SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle davalı vekilinin temyiz itirazları yerinde görüldüğünden kabulüyle usul ve kanuna uygun bulunmayan hükmün 6100 sayılı HMK.nun Geçici 3. maddesi yollamasıyla HUMK.nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, bozma sebebine göre davalı vekilinin işin esasına yönelen temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına, taraflarca HUMK.nun 388/4. (HMK m.297/ç) ve HUMK.nun 440/I. maddeleri gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine ve 248,00 TL peşin harcın istek halinde temyiz eden davalıya iadesine, 10.07.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

 

Benzer Yazılar:

Yorum yapın